İtalya Günleri

İnterrail başlangıç noktamız İtalya'nın Roma şehrinden oldu.
İlk olarak Roma yı gezmeye başladık ve buraya tam 3 gün verdik, 3 gün sürenin de yeterli olduğunu düşünüyorum.

Daha sonra Venedik'e geçip burada 2 gün kalacaktık, fakat Venedik'e geçtikten sonra fikrimiz değişti ve Venedik'te bir gece kaldık, böylelikle 1,5 günü Venedik'te geçirmiş olduk...

İtalya da üçüncü durağımız olan Floransa'ya geçtik, ve burada da 1,5 gün kalmış olduk bizce yeterli bu sayı Floransa da görülecek çok yer var gerçekten ama küçük bir şehir olduğunu düşünecek olursak ve eğer bizim gibi hiç oturmadan gezerseniz herşey yeter fakat müzeleri gezecekseniz onun için yorum yapamıyorum, çünkü biz müzeye girmedik, girersek çıkamayacağımızı biliyorduk...

İtalya dan ve Floransa dan ayrılmadan evvelde Pisa şehrine gidip tabi ki meşhurrrr Pisa yapısını gezdik. Buraya da yarım gün ayırırsanız rahatlıkla yeteceğini düşünüyorum...

İtalya Roma dan başlayan gezimiz tam 7 gün sürdü ve buradan Fransa'ya doğru yol aldık...

Not: Bu arada aslında haritaya baktığımızda Roma'dan sonra Floransa'ya gitmek mantıklı gibi gözükse de eğer bir geceyi trende geçirmek ve kar etmek istiyorsanız. Önce Venedik daha sonra Floransa yapmanızda yarar var malum otel fiyatı olarak da Venedik en pahalı şehir olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

 

Almanya Berlin

31 Ağustos Çarşamba 2011 BERLİN

Slovakia Bratislava

 29 Ağustos Pazartesi PRAG-BRATİSLAVA

Sabah olmuş saat 08:00 kahvaltıya inelim diyorum ama kalktığımda her yerim ayrı ağrıyor hele de bileklerim korkunç sanki kopacak allah allah niye hiç dinlenememişim diyorum kendi kendime ama iskender de aynı durumda. Şimdi bugün ne yapacağız onu düşünmemiz lazım kahvaltıda internete bakarız diyip netbook u yanımıza alıyoruz kahvaltı da pek birşey yok odanın ihtişamı kahvaltıya yansımamış her zaman olduğu gibi salam ve peynir burada ilk defa domates ve salatalık görüyorum, reçelleri her yer de olduğu gibi berbat yumurta yok çok üzülüyorum. İskender: “yumurtayı mı tercih ederdin odayı mı” diyor; “odayı diyorum” “ben yumurtayı” diyor; odayı yiyemiyorum. J Bir bakıma haklı tabi kahvaltımız baya bir sürüyor kaç dilim tereyağlı ekmek yedim sayamadım doğrusu nasıl acıkmışım nasıl hesap kitap yapıyoruz. Bir gün boşluğumuz var nereye gitsek ne yapsak diye baya düşünüyoruz aslında bunu Viyana da düşünebilseydik harika olurdu ama o günler hem çok yoğun geçti hem de hiç internetimiz olmadı mesafeleri görelim detaylı hesap yapalım. Oysa yapabilseydik Viyana dan Bratislava 1,5 saatmiş, önce oraya geçip, Bratislava dan PRAG a gelmek çok daha mantıklı olacaktı. Aslında önce Varşova dedik ama yol öyle uzun ki gözümü korkuttu 12 saat çekilmez diyorum. Berlin’e gidelim diyoruz ama bu sefer Berlin de 3 gün kalmış olacağız kararsısız trenlere haritaya şuna buna derken saat baya olmuş ve Prag da da gezilecek yer kalmadı aslında bir gün daha burada kalmanında anlamı yok diyip saat 11:39 treniyle Bratislava gitmeye karar veriyoruz. Saat 10:00 olduğuna göre anca gideriz diyoruz ve odamıza çıkıyoruz. Önce otel bakalım diyoruz ve ben otel için araştırma yapıyorum o arada iskender çantasını hazırlıyor, otele karar verip rezervasyonu yapıyorum, sonra duş alıyorum çantalar hazır ama saat 11:00 oldu bile acele etmemiz lazım elimizde kalan son kronlarla birşeyler almayı planlıyordum ama saat geç oldu ne olucak bilmem hemen aşağıya iniyoruz İskender oda ücretini ödüyor. Şimdi istasyon neredeydi yönümüzü bulmaya çalışıyoruz o ara bir şeye binelim daha çabuk gideriz diyoruz ve tranvaya atlıyoruz hemen 2-3 durak sonra inmeye karar veriyoruz ki bana göre çok gittik indiğimizde bakınıyoruz ben sağa gidicez diyorum. İskender’in bir fikri yok çok hızlı yürüyoruz hatta koşuyoruz denebilir saat 11:22 oldu bile koşuyoruz ben çek çekli valizle zor yürüyorum iskender önden önden gidiyor yolda birilerine soruyor o arada bir tane daha tranvay geliyor buna binelim diyoruz ve 2 durak sonra iniyoruz. Neyse ki istasyon göründü önce önündeki yeşillik görünüyor tabi koşturuyoruz tranvaydan indiğimizde saat 11:35 idi koşmamız lazım İskender benim çantayı yükleniyor sırtana ben de onun kini alıyorum ve başlıyoruz koşmaya ama ne koşma bayılacağım, İskender: “kaçtı” diyor. Ben “belki gecikme yapmıştır” devam diyorum. İçeri girdiğimiz de bizim tren pano da görünüyor. 3 numara şöyle bir bakıyoruz ve 3 numara koridorda biliyorum oraya doğru gidiyoruz uçuyoruz resmen, yürüyen merdivenler deyiz ve tam ortasındayken bir tren sesi duyuyoruz ve çıktığımızda ortalıkta ne insan nede tren var sanırım giden tren bizimkiydi 1 dakika için kaçırdık yere seriliyoruz, kımıldayacak halimiz yok nasıl terledik anlatamam. İskender çantaları bırakıyor ve bilet ofise sormaya gidiyor ama ben bakmıştım zaten 11:39 dan sonra ki tren 15:39 da idi hayıflanıyorum ama içimden bir ses başka yollada gidilebilir, belki diyor bana, İskender geliyor ve benim bildiğim bilgi harici birşey söylemiyor “15:39 bir sonraki tren” diyor. Aktarmalı sorsaydın diyorum aklıma gelmedi diyor tamam inip soralım diyorum. İskender hiç istemeye istemeye peşimden geliyor ne var sanki bekleyelim işte diyor ne gerek var aktarmaya falan diye söyleniyor. Aşağıya inip bilet kuyruğuna giriyoruz. Kadına “15:39 tren harici başka tren var mı” diye soruyoruz. Ama ne mümkün bizi anlaması “yeee train okey okey” diyip duruyor salak kadın ingilizce namına hiçbirşey bilmiyor. İskender; aktarma şu bu dese bile, kadın “yeee train okey, no rezervasyon” diyip duruyor neyse pes ediyoruz. Çıkıyoruz oradan ve makinelere gidiyoruz ben bekliyorum çantalarla oturakta İskender makine aramaya gidiyor ve iyi haber varmış tren saat 13:39 da önce breclkav denen bir yere ordan da başka bir trenle Bratislava ya gidiyor ama aralarında 3 dakika var iskender sorun yapıyor tabi “yetişemeyiz” diyor, “yetişiriz” diyorum ve dışarı çıkıp yanımızda olan kekimizi ve yanımıza yaptığımız çayımızı istasyonun önündeki parkta yiyoruz. eeee kahvaltıyı o koşturmaca da erittik tabi, J sonra son kalan kronları harcamak için markete giriyoruz ve ekmek, su, tatlı falan alıyoruz bunların hepsi 80 kron tutuyor yaklaşık (3,5€) elimizde sadece 3 kron kalıyor hatıra olarak saklarız diyoruz ve tabelaya bakmaya koyuluyoruz. Trenimiz gözüküyor ama kapı numarası yok, kapı numarası ile ilgili İskender’le bahse tutuşuyoruz. Ben “1 numara” diyorum, İskender “3 numara” diyor. Numarayı sabırsızlıkla bekliyoruz bir on dakika kadar sonra beliriyor gene 3 numara L maalesef İskender kazanıyor. Ooo bu treni bekleyen çok kişi varmış herkes bizimle aynı yöne gidiyor, 10 dakika bekledikten sonra da geliyor, tren rezarvasyon gerektirmiyor istediğimiz yere oturuyoruz ama ara ara koltuk almış tipler var görüyoruz. Bazıları yerlerinden kalkıyor başka yere geçiyorlar sorun yok ama biz hiç kalmıyoruz. Kalksak ta trende boş yer var otururduk başka koltuğa normalde bu trenden inince 3 dakika içinde diğer trende olmamız gerekirdi ama bu tren 10 dakika gecikme yaptı zaten bu durumda ne olucak onu düşünüyoruz. Yolumuza devam ediyoruz ama İskender’in keyfi yok sabahta biraz kendini keyifsiz hissediyordu şimdi daha da kötü ve sanırım ateşi çıkacak yaklaşık 3,5 saatlik yolculuktan sonra saat 05:00 iniyoruz trenden iner inmezde koşturma başlıyor ama zaten bir çok insan koşturarak öbür trene gidiyor treni bekletmişler aslında trendeyken bazı anonslar yapıldı ama biz anlamamıştık belki bu trenle ilgiliydi, neyse biniyoruz hemen, bu tren kuşetli 2 kişilik yer buluyoruz oturuyoruz ben tedirginim kaldıracaklar diye ama öyle olmuyor 50 dakika bir çırpıda bitiyor ve istasyona geliyoruz bile, iner inmez kasaba gibi bir görüntü bizi karşılıyor. Ne kadar küçük bir yer, hemen gidip yarın ki tren rezarvasyonu yapalım diyoruz. İstasyonun içine giriyoruz, aman allahım bizim Pendik tren istasyonundan bir farkı yok information yok, turist ofis yok, bilet almak istiyoruz bilet bölümüne gidiyoruz kadın bizi anlamıyor. Zaten kendi dilinde konuşuyor oraya gidin diye bir işaret yapıyor İskender çıldırıyor, neyse içeri girip başka bir ticket bölümüne gidiyoruz ve orada ki salak kadınla anlaşmaya çalışıyoruz ama yok olmuyor konuşarak olmayacak iskender debeleniyor ama yok en sonunda kontrolü elime alıp kadınla yazışarak anlaşıyoruz yarın saat 23:00 daki trene iki kişi bilet alıyoruz ve 10€ ödüyoruz. Hemen çıkıyoruz ordan İskender’e daral geldi. Dışarı çıkıp binecek bir şey arıyoruz otobüse binmek lazım şehrin merkezine gitmek için hemen dışarıda bir otobüs var içinde de şoförü, ona soralım diyoruz. Adama yaklaştığımız anda adam defolun gibi bir hareket yapıyor bize eliyle uzaklaştırıyor suratındaki ifade biz sanki vebalıyız falan Allahtan benim kocam sağ duyulu bir adam yoksa adamı oracıkta dövmemek içten bile değil. Sinirlerim fazlasıyla gergin, hemen şimdi ilk gelen trene binelim diyeceğim tutuyorum kendimi ya sabır diyorum. O ara İskender’in yanına biri geliyor “tren gitti trene binicem şöyle böyle” anlamadığım bir sürü şey söylüyor ve İskender cebinden görmediğim bir bozukluk veriyor. “Hadi gidelim niye dinliyorsun adamı” diye söyleniyorum. O ara otobüslerin kalktığı yeri buluyoruz. İskender’in yazdığı adresi bir adama gösteriyoruz adam yüzümüze bile bakmadan “no no” diyor, nesi var bu insanların yahu, rahatsız bir ülke burası galiba, hayırlısı diyoruz, Hepsi öküz değildir herhalde deyip otobüslerin yazılı olduğu tabelalara bakıyoruz. O ara İskender elindeki adresi gene bir otobüs şoförüne soruyor, şoför: “bu otobüs gidiyor bilet alın demiş” bilet almaya adım atıyoruz ki; adam gaza basıp gidiyor. Makineden bilet almaya çalışırken, İskender’in parası yetmiyor. Neden diyorum ben sana bozukluk vermiştim. Demin adama 1€ verdim diyor orada benim sinirlerim iyice geriliyor başlıyoruz 6-7 şiddeti deprem etkisinde kavgaya, söyleniyorum bir taraftan diğer taraftan İskender’de para bozdurmaya gidiyor gittiği her yerden geri çevriliyor uzaktan görebiliyorum durumu,  en son büfe bir şey almadan bozmam paranı demiş J oyyy ölücem sinirden, İskender bir paket şeker almış ve cadı kadın bozmuş parasını herkes iğrenç burada bu nasıl memleket nasıl iğrenç bir yer unutur muyum ben bu yapılanları “hele benim memleketimde bir Bratislava lı göreyim biliyorum ben ne yapacağımı” neyse geldi birazdan bilet almaya çalışıyoruz ama nafile bilet makineleri çalışmıyor o ara bir adam geliyor İskender’in yanına ben pek memnun olmuyorum adamın tipi hiçmi hiç hoşuma gitmiyor. Sokaktaki ayyaş tiplere benziyor adam üstü başı toz içinde, ama kötü niyetli olma diyorum içimden, tarif ediyor bilet makinesini biraz ama yok nafile 2-3 tane makinenin hepsini deniyor makineler bozuk paraları sürekli geri veriyor. İskender adama adresi gösteriyor oda otobüs olmaz tranvaya binmeniz gerek diyor, demiyor aslında eliyle yaptığı hareketlerden anlıyoruz tüm bunları, tranvay biraz aşağıdan kalkıyormuş, hemen koştur koştur oraya gitmeye çalışıyoruz bir de baktık ki; adam yanımızda bizimle yürüyor hasbin Allah diyorum. Tranvayı beklemeye başlıyoruz ve adam telefonu eline alıp “mobal mobal” birşeyler anlatıyor ama anlamak ne mümkün, ben ucunda parayla ilgili bir şey olduğunu seziyorum. İskender’e para istiyordur ne isteyecek diyorum. Sonra adam yakında duran bir genç çocuğu yanına çekiyor ve ona bir şeyler anlatıyor, oda bize İngilizce söylüyor. “adam gideceğimiz yere kadar bize eşlik edecekmiş” bizde ondan online bilet alacakmışız, bilet de 2€ imiş, yani buna benzer bir şeyler anlattı çocuk bize bizde istemiyoruz teşekkür ederiz dedik. Ve en sonunda adamı yanımızdan gönderdik. Bende derin bir nefes çektim, bu arada İskender’e de  takılmadan edemedim “adamın o kadar dil dökmesine gerek yoktu ki” “abi be” deseydi “sen zaten verirdin 1€ dimi kocam” dedim İskender kızmaya başladı. Neyse susayım bari, ama hala kızgınım elindeki bütün bozuk paralardan sen 1€ olanı seç onu ver adama olacak iş mi, 50 sent, 20 sent, 30 sent ver niye 1€ veriyorsun bak hala kızgınım. Neyse çok geçmeden binmemiz gereken 13 numaralı tramvay geldi bilet falan atmadık kimsede atmıyor zaten oturduk, İskender tramvayın içindeki haritadan bir şeyler bulmaya çalışıyor, o ara bir kız; “yardım edebilir miyim” dedi İngilizce, İskender de tabi dedi ve adresi gösterdi kıza sağ olsun kız yardım etti 2 durak sonra inin göreceksiniz büyük bir bina dedi.  Daha inmeden oteli gördük zaten evet kocaman yüksek bir bina “Otel kyej” ve indik yürüdük yakın zaten otel sanırım oranın en yüksek binası çok sırıtıyor çünkü, onun gibi başka bir bina yok, altında alış-veriş merkezi var girişi fena değil ama büyük bir yer olduğu belli adam son derece kibar davranıyor rezervasyonumuzun olduğunu söylüyoruz ve bir çırpıda işlemleri hallediyoruz. Odamız 12. katta 1212 nolu oda asansöre binip çıkıyoruz odamıza, oda çok eski herşey dökülüyor ama temiz sayılır küveti var ve manzarası var toplam şehir vergisi de dahil 46€ vermiş olduk buraya, fazla oyalanmadan çıkacağız saat 19:30 oldu bile şehrin merkezine gidene kadar karanlık olucak çıkıyoruz yola resepsiyondaki adam harita verdi bize ve üzerinde 2-3 yeri işaretledi gösterdi. Haritaya bakıyoruz her zaman ki haritalardan değil küçücük ve üzerinde de pek birşey yok ürkütüyor beni buralarda pek birşey yok sanırım diyorum ve yürüyerek şehir merkezine varıyoruz ki evet tam düşündüğüm gibi kimseler yok toplasan bir avuç insan bir kaç dükkan ve restoranlar var tarihi bir yapı göremiyorum. Ortada küçücük bir çeşme var sokakları dolandık ve koca şehir bitti bile zaten sokaklar öyle tenha öyle ıssız ki anlıyorsun bir terslik var biletide almış olduk napıcaz burada tüm gün onu düşünüyoruz sokakları dolanıp bitirdikten sonra bir yerde oturup yemek yiyoruz menüyü çözmemiz zaman alıyor domuz olmasın diye özen gösteriyoruz iki tane çorba ve tavuk ızgara yiyoruz ve 2 tane de bira söylüyoruz bunun için 26:80€ hesap geliyor yani daha önce ucuz diyenlerinde neye göre ucuz dediğini anlamıyoruz dün Prag da da 29€ verdik pek bir fark yok yani yemeğimi yiyip kalkıyoruz ki İskender çok fena iyiyim iyiyim diyip durdu ama ateşi çıktı beti benzi attı sevgili kocamın yanımızda ilaç da kalmadı sadece ağrı kesici var çok kötü olursa naparım ben korkuyorum açıkcası yemeğini bile zor yiyor kocam ki, İskender den bahsediyoruz yemek deyince akan sular durur, otele gidiyoruz 15 dakika yürüdük ateşi çok yüksek yanıyor adam duş aldırmaya çalışıyorum ama almak istemiyor resmen yalvarıyorum ve zorla ılık bir duş aldırıyorum sonra neyse ki ikimizde uyumuşuz…

Bugünki harcamalar:


İstasyon market
:
4€ (1575 kron)
Otel
:
42€
Akşam yemek
:
29€
Dilenci
:
1€

30 Ağustos Salı 2011 Bratislava

Sabah uyandığımda hemen İskender’in ateşine bakıyorum, ve neyseki yok ateşi kocaman bir ohhh çekiyorum ve kahvaltıya inelim diyoruz. Kahvaltı açık büfe şeklinde kocaman bir restorantı var zaten en geniş menü buradaki sanırım ama kızarmış et benzeri şeylerin domuz olduğundan şüphelendiğimizden gene hep aynı şeyleri alıyoruz ama ben bal ve yumurta olduğu için çok mutluyum bir de tatlılar var kahvaltıda çantamı getirseydim atardım bir kaç tane diyorum hayıflanıyorum biraz, kahvaltıdan sonra odamıza çıkıp hazırlanıyoruz çantaları toparla bu aradan ben berlin için otel rezarvasyonu yapıyorum 35€ ya bir gece bir yer ayarlıyorum bakalım umarım iyi bir yerdir ki çünkü şimdiye kadar kaldığımız en ucuz yer olacak. Bu arada çantaları toparlamaya başladığımızda birde bakıyoruz ki İskender’in çantasının alt kısmını böcekler kaplamış “aman allahım” saçlarım dimdik. İskender çantanın alt kısmına yiyecekleri koyuyordu bisküvi şeker kahve falan anladığımız kadarı ile şekere dadanmışlar ama ben orada bulunan her şeyi atıyorum. Zaten otelin eskiliğinden belliydi böcek falan olabileceği adamlar her tarafı tahta yapmışlar yerlerde halı kaplı eee zaten çok bakımlı olmadığı görülüyor tahtalar tahta kurusu olmasını sağlar ayyy iyice midem bulanıyor. Neyse deyip her şeyi çantalara dikkatlice yerleştirip toparlanıp aşağıya iniyoruz check-out yapıyoruz  ve çantaları bırakmak istediğimizi söylüyoruz adam hemen yönlendiriyor büyük bir otel olduğu için birde bagajlar için odaları varmış veriyoruz ve bize bir kağıt veriyorlar, sonra çıkıyoruz otelden ve meydana doğru yürümeye başlıyoruz. Dün şöyle bir gezdiğimiz yerleri gündüz gündüz geziyoruz dünden bir farkı yok ama daha kalabalık tabi şehir turu yaptıran otobüsler falan var bir kaç grup birde hediyelik eşya satan kulübeler var tam tiyatro binasının karşısında, burası o kadar küçük ki ve tarih olarak da hiçbir şey yok sanki Kadıköy’deyim ve Haldun Taner Tiyatro binasına bana tarihimiz diye gösteriyorlar ki; Kadıköy’deki kalabalık dükkanlar çeşitlilik falan zaten yok ama şunu anlatmaya çalışıyorum adamların şehri bizim bir semtimiz gibi ve ilerde bir klise var birde tepede kale dedikleri yer bir şeye binip bile gidemiyorsun çok yakınlar kale denen yer sanki bana çok uzakmış gibi geliyor önce ve paramızda olduğundan istersen şehir turu yapalım yorulmayalım diyorum İskender de yorgun ve hasta zaten ve gidiyoruz bilet almaya kişi başı 10€ toplam 20€ veriyoruz birazdan kalkacak diyorlar saat 12:00 ama o otobüs kalkmıyor bir türlü sonunda gidip paramızı istiyoruz ve turu iptal ediyoruz iyiki de iptal etmişiz çünkü dediğim gibi  iki adımlık yermiş zaten şöyle nehir kenarına gidip etrafa baktığımızda kalenin de 2 adım ileride olduğunu görüyoruz ve orayada gidiyoruz, kalede epey bir fotoğraf çekiminden sonra restorant tabelasını  takip ediyoruz ki her zaman ki gibi tuvalete gitmemiz gerekiyor. Çantada sandviç yapmak için malzememiz var restorantın aşağısı park ve bahçe vede bahçenin duvarları var gidip bakıyorum o duvar dediğimiz yer 1,5 metre eninde var gel buraya çıkalım diyorum. İskender’e ki manzara müthiş tüm şehir ayaklar altında orada yiyoruz yemeğimizi bu arada iskender sandaviçin yanına içicek birşey almak istiyor Restorantta gidiyor cola almaya geldiğinde elinde bir cola var ne kadar verdin diyorum 3€ diyor almasaydın keşke diyorum. “Parasını sormadım ki, bir cola verir misin” dedim diyor. Erkek adam bir kere birşey istedikten sonra yok istemem diyemezmiş J iyi diyorum erkekleride böyle kusurlu kabul etmek lazım napalım. Fazla takılmıyorum yemeğimizi müthiş bir manzara karşısında yemenin zevkini çıkarıyoruz ve burada 2 saat kadar kalıyoruz düşünüyoruz her zaman parklarda yemek yiyoruz çimenlerde ama ilk defa böyle güzel bir manzarada yemek yediğimiz için mutluyuz, bu arada neredeyse akşam oldu saat 18:00 gidip alış-veriş yapacağız yürümeye başlıyoruz ve bizim otelin altında My alış-veriş merkezine girip içki, parfüm yiyecek, içecek alıyoruz kendimize alış-veriş olarak en ucuz yer kesinlikle Bratislava ama şöyle bir şey dikkatimizi çekti bizim orada kipa alış-veriş merkezi vardır tesko diye geçer, bizim o mağazada gördüğümüz her şeyin aynısı burada, üstelik made in turkey izmir yazıyor ayrıca etikette Türkçe kaç para olduğu falan yazıyor bizim orada viaportta alış-veriş yapıyormuş gibi hisssettim kendimi doğrusu, biz ucuz olan şeyleri almaya çalıştık öyle her şeye zıplamadık hem taşıyabilmemiz de önemli 2 parfüm ve 2 tane viski alıyoruz alış-veriş bitiyor aldığımız yiyecekleri yemek için gene parka doğru yürüyoruz merkeze doğru orada sandaviçlerimizi yiyoruz birazda oyalanıyoruz ama hava buz gibi oldu çok üşüdük,  vakit daha erken  otele gitsek bavulları alıp çıkmak lazım bizde az ilerde McCafe ye gidiyoruz ve ik tane cappucanu söylüyoruz bunlara 3,80€ ödüyoruz ama iyi geliyor doğrusu vakit geliyor yavaş yavaş kalkıyoruz ve otele gidiyoruz tuvaleti kullanıyoruz ve internet işlemlerimizi tamamlıyoruz fotoğrafları aktarıyoruz aldıklarımızı yerleştiriyoruz ve saat artık 22:00 çıksak iyi olucak, otel görevlisine teşekkür ediyoruz ve  taranvaya bineceğimiz durağa doğru yürümeye başlıyoruz. Az da olsa sokakta insanlar var ama sessiz her yer tabelalara bakıp hangisine bineceğimizi kontrol ediyoruz 13 numaralı tranvaya bineceğiz bilet almadık İskender almak istiyor her zaman ki gibi ama ben almayalım gerek yok diyorum. 10 dakika sonra geliyor tranvay, İskender de gene bir tedirginlik oraya gidiyor dimi diye bir soru tedirgin olma doğru yoldayız diyorum, ve yaklaşık 6 durak sonra yani ilk geldiğimizde bindiğim yerde iniyoruz. İstasyona doğru yürümeye başladık ama suyumuz yok bir su almamız lazım 1,30€ vererek 1,5 litre su alıyoruz girişten, trenimizi beklemeye koyulduk tabelada yazıyor zaten 6 numaradan kalkıyor hemen gitmiyoruz biraz oyalanıyoruz fotoğraflarımızı çekiyoruz son olarak bu arada bu ülkede kızlardan yana bir sıkıntı var sanırım İskender’e asılan kız, çok oldu gözünü ayırmayanlar içine düşecekmiş gibi bakanlar bol bol sohbet edenler J gülüp geçtik doğrusuda ama bekar erkeklere duyurulur pek sıcak kanlılar yani neyse gidip trenimize biniyoruz yerimizi buluyoruz. Tren gene çok kalabalık Prag’dan geliyor ve Berlin’e gidiyor yolcusu çok her yer tıka basa koltuğumuz var şanslıyız kuşetli vagonda tam orta koltuklar bizim ama bizim yerimize birileri oturmuş bile söylüyoruz ve bir yan tarafa doğru geçiyorlar hemen bizde yerleşiyoruz. Bu şekilde bile 10 saat yol gerçekten çekilir gibi değil insan kendini çok kötü hissediyor ve koridorda dolaşan ve ayakta duran insanları düşünüyorum ve kendimi iyi hissetmeye çalışıyorum. İskender’le karşılıklı oturuyoruz. Saat 23:00 oldu tren hareket etti sabah 09:00 da Berlin’de olacağız Allahın izniyle, uyuklayalım bari diyoruz tam olarak uyumak bu rahatsız koltuklarda mümkün değil ama başka da yapacak birşey yok birazdan bilet kontrol için geliyorlar ve adam biletlerimize çok dikkatli bakıyor ilgimizi çekiyor hiç bu kadar uzun bakılmamıştı diyoruz adam sonra teşekkür edip bize geri veriyor biletleri sonra merak edip biletlere ben bakıyorum ve o anda görüyorum ki bilet geçerlilik tarihi 30.08.2011 olarak görünüyor eeee tamam bugün ayın 30’u ama indiğimizde ayın 31’i olucak yani oldu bile saat 12:00 ı geçtikten sonra 31 Ağustos artık yani tren biletimiz aslında bitmiş bir anda kaynar sular iniyor başımızdan İskender’le birlikte telaşa kapılıyoruz ama kondiktör birşey demediğine göre sorun yok diyoruz kendimizi rahatlatıyoruz, neden hep bir gün fazlamız var diye düşündük peki anlamadım doğrusu dediğim gibi fazla takılmadan uykuya dalıyoruz...


31 Ağustos Çarşamba 2011 TREN

Sanırım saat “01:00” civarı bilet kontrol için tekrar geliyorlar…
Adam biletlerimizi istiyor, veriyoruz bu sefer biletlere çok dikkatli bakıyor ve bize Almanca bir şeyler söyleyip duruyor.
İskender uykulu: “anlamıyorum ingilizce konuşun” diyor,
Adam gene yarım yamalak olarak anlatmaya çalışıyor, kızgın bir tip, adamın anlattığını anlıyoruz sayılır “şimdi artık ayın 31’i ve bu biletle binemezsiniz” diyor kanımca…
İskender de itiraz ediyor “ben rezervasyon yaptırdım öyle bir şey söylemediler” diyor ya da demeye çalışıyor.
Adam “bana ne” diyor, “beni ilgilendirmez” bu konuşma 15 dakika falan sürüyor iyice geriliyoruz…
Adam en son “gelecek istasyonda sizi indireceğim” diyor…
Telaşa kapılıyorum;
İskender “inelim” diyor;
Ben “ne yapacaksın inip” diyorum “gece yarısı nereye gideriz naparız”
Adam “fark vereceksiniz” diyor; “ne kadar” diye soruyorum…
Adam; “Hesaplamam lazım“ diyor ve elindeki makineden bir sürü birşeyler yapıyor ve bir rakam söylüyor ben anlamıyorum İskender’e: “kaç para dedi” diyorum. “48€” diyor; “verecek miyiz” tabi ki “verelim başka şansımız yok” diyorum…
Ve çantadan zor bela 50€ çıkartıyorum.
Adama uzatıyorum parayı uzatırken de söyleniyorum ama artık hep Türkçe konuşuyorum…
Adam söylediklerime karşı kaşını gözünü oynatıyor, bana ne der gibi hareketler yapıyor. Adam para üstünü uzattığında yanlış anladığımızı görüyoruz 38€ demiş, fişi alıyoruz ve adam gidiyor…
O kadar yoruldum, o kadar gerildim,  o kadar canım sıkıldı ki orada duracak durumda değilim dışarı çıkıp tuvaletin oraya gidiyorum ve arada biraz sakinleşmeye çalışıyorum aslında canımı sıkan adama tam olarak cevap verememek çatır çatır konuşamamak yani kendime kızıyorum…
Yarım saat sonra yerime dönüyorum, İskender merak edecek iyiden iyiye, gittiğimde gözleriyle nerdesin diyor birşey yok diyorum… Bundan sonra da gene ara ara uyuklamışız sonra gene bilet kontrol diye bir ses, bu sefer ki  kadın saat 06:00 veriyoruz biletleri kadına  neyse ki bir şey çıkmıyor kadın teşekkür ediyor ve biletleri geri veriyor…
Bizde çevreyi seyrediyoruz arada uyukluyoruz ve artık Berlin Tren istasyonundayız...





Çek Cumhuriyeti PRAG

28 Ağustos 2011 Pazar PRAG


Sabah 4:30 da Prag Hlavni Nadrazi istasyonuna iniyoruz, büyük bir istasyon sürekli bir anons sesi var ve bir yerlerde elektronik müzik çalıyor, biraz dolanıyoruz ama çok uykumuz var ne yapsak diye salak salak durduktan sonra bekleme salonunda bir banka oturuyoruz. Gerçi iskender oturmuyor hemen bankın yanına polar battaniyesini sererek uykuya dalıyor, ben direniyorum en sonunda otururken kafamıda çantamın üzerine koyuyorum, sonra ne kadar koyduğumu hatırlamıyorum uyumuşum bu istasyon o kadar gürültülü ki sürekli anons var ve bir yerlerde müzik sesleri var gecenin o saatinde hiç çekilmiyor, çıldıracak gibi oldum bu Praglılar konuşmayı mı çok seviyor nedir diye düşünüyorum gecenin bu saatinde ne söyleniyor sürekli konuşan bir kadın sesi hiç anlamıyorum. İskender’e bu sesler vız geliyor tabi ki horluyor bile, bu şekilde gel gitler yaşayarak orada saat 07:00 a kadar kalmışız, en sonunda kalkıyoruz. Bakıyoruz ki; dükkanlar açılmaya başlamış change dövizci, market burger king in olduğu aynı zamanda kahvaltılıp birşeyler satan yer var önce gidip para bozdurmamız lazım hiç paramız yok 100 TL ben Prag için ayırmıştım 50 TL sini öncelikle veriyoruz ki, garda komisyon aldıklarını söylemişlerdi, 50 TL verince bize 377 kron veriyor. Sonra gidip elektrik bulup çay yapalım diyoruz ama nafile bir elektrik prizi buluyoruz ama çalışmıyor yapamıyoruz olmayacak vaz geçip o burger king in içinde olduğu dükkâna gidip bir sandviç ve 2 çay alıyoruz. Sandviçimizi paylaşıyoruz kahvaltıda da ne yapacağımıza karar vermeye çalışıyoruz. Dışarı çıkalım çantalarla buluruz bir otel diyoruz bu arada saat 08:00 oldu bile, dışarısı inanılmaz sessiz Pazar günü olmasından ve saatin çok erken olmasından olsa gerek, hatta istasyondan iyice ayrılınca sessizlik boğucu hal alıyor ortalığı inleten tek bir ses var oda çekçekli bavulumun arnavut kaldırımlı taşlarda çıkardığı ses, İskender önden ben arkadan yürüyoruz, bir kaç yer var ama kapalı, yürümeye devam benim Prag’la ilgili hazırladığım kitapçıkta haritada vardı epeyce yardımcı oluyor. Prag ucuz demişti diğer interrail ciler bizde uygun bir otel bakalım diyoruz ama açık bir yer bulsak oda yok neyse 15 dakika kadar yürüdükten sonra bir kaç yer buluyoruz, bir hostel kişi başı 15€ ya geliyor ama ortak banyo diye iskender kabul etmiyor. Aslında bana kalırsa olurdu, neyse bakmaya devam sonra ben çok yavaş gidiyorum diye iskender beni bir yerde çantalarla bırakıp kendi geziyor sokak sokak ama en son 80€ iki kişilik bir oda buluyor daha azı yok hani ucuzdu diyoruz kendi kendimize tabi bu arada saat 09:00 oldu elle tutulur bir yer yok biraz daha yürüyoruz old town dedikleri şehrin merkezine geldik bile, burada İskender beni bir yerde bekletiyor ve sokakları gezerek yer arıyor ama ne yazık ki 45 dakika sonra geldiğinde elle tutulur hiç birşey yoktu bizde olmayacak böyle internet cafeye gidelim diyoruz. Son gaz internet cafe deyiz yakınlarda varmış İskender görmüş, gidiyoruz hemen araştırmaya bir kaç yer buluyoırz ama iskender hostel olmasın ortak banyo olur diye tedirgin oluyor onları eliyoruz en son bazı otellerde de yer olmadığı için ve merkeze yakında 2 seçenek falan kalıyor ve fiyatı 78€ bir gece 2 kişi fiyatı iskender tamam yapalım rezervasyonu diyor.  Rezervasyon yapıyoruz Verena otele) ve internet cafeden çıkıyoruz bir saat kalmışız internet cafe nin fiyatı dakikası 1 kron şeklinde biz 1 saat kaldık çıkıp otele doğru yol alıyoruz. Oteli bulmamız zor olmuyor merkeze yakın sürekli haritaya bakıyor iskender ve kolaylıkla buluyoruz, otele gitmeden önce birşeyler alalım marketten odamızda yeriz diyoruz çay da yaparız hemen karşısında market var salam peynir ve ekmek alıyoruz. 40 kron tutuyor. Geldiğimizde odanın henüz hazır olmadığını öğreniyoruz. Check-in saat 2 de diyorlar bizde “tamam abi ayıpsın” diyoruz, çantaları bırakıp çıkıyoruz, Prag’ı gezmeye şehir merkezinde olan tüm yapılara neredeyse gidiyoruz, fotoğraf çekiyoruz, kentin merkezinde bir alış-veriş merkezi var oraya gidip bakalım diyoruz karnımızda aç tabi oda hazır olmadığı için yiyecekleri yiyemedik öyle aman aman bir ucuzluk yok; mesela Mc de her zaman yediğimiz menü fiyatı 6,50€ falan iken burada 5€ çok ucuz değil yani, neyse dolandıktan sonra karnımızdaki açlığa daha fazla dur diyemiyoruz ve en azından değişik bir şey yemiş olalım diye Mexcika mutfağından iki tane börek gibi birşey alıyoruz. İki de cola yanında 154 kron tutuyor yediğimiz şey değişik böreğin içine pilav koymuşlar garibime gidiyor tabi ama tadı fena değil yemeğimizi yedikten sonra dışarı çıkıyoruz  merkeze yürüyoruz. Çok yakın zaten tam şehrin göbeğinde küçük küçük kulübeler var ve yemek yapıyorlar, hediyelik satıyorlar panayır gibi keşke yemeseydik birşey burada yerdik diyoruz. Çok farklı şeyler var ama genelde domuz eti çevirme, tavuk şiş, kızartmalar, hee birde bizim kokereç yaptığım tarzda fırın ya da ocak düşünün o demirlere hamur geçirmişler üzerine de ceviz ve şeker sürmüşler bunlar döne döne közün üstünde pişiyor, ilginç doğrusu görüntüleri,  merak ettim tabi durur muyum, alalım diye tutturdum ve 50 kron verdik bir tane aldık. Aman pekte güzel değilmiş şekerli hamur, ama yemeden bilemezdim, diğer yerleri de geziyoruz.
Genelde domuz var güzel görünüyorlar aslında ama tabi ki bize uymuyor yiyecekler çeşit çeşit her türlü şey var, hiçbir ülkede böyle çeşitlilik yoktu çok hoşumuza gidiyor buradaki yerler, bu arada aslında; tüm bu yerlerden sabah geçtik biz,  fakat geçerken in ve cin top oynuyordu buralarda, hatta bu barakalarda ne ki diye düşünmüştük geçerken, kymetini bilememişiz yorgunluktan, yoksa süper sadelikte fotoğraflar çekmiş olurduk. Diyip, gezilecek başka yerleri de tavaf ettikten sonra ayaklarımızda da derman kalmadığını anlıyoruz. Bizde odamız hazırdır deyip otele doğru yol alıyoruz, geldiğimizde odanız 20 dakika sonra hazır olacak diyorlar kızıyorum beklemek hiç hoşuma gitmiyo söyleniyorum kendi kendime “zaten saat 14:30 olmuş 20  dakika daha ne demek” neyse ama 20 dakika sürmüyor birazdan, “hazır odanız” diyorlar. Odaya çıkıyoruz 106 numara asansörle 4. kat odaya gittiğimizde bir de ne görelim iskender zaten birşey diyemeden haaa s..... tir diyor suit oda vermişler bize bir yatak odası oturma odası tuvalet banyo süper bir oda çok hoşumuza gidiyor çok beğeniyoruz 3 gündür uyumuyor, banyo yapmıyor, yatak görmüyoruz. Böyle bir oda bize cennet hemen duşa giriyorum, ayağımdaki çamurlar o kadar çabuk çıkmaz herhalde çantada ki tüm şampuan sabun ne varsa çıkartıyoruz. iyice yıkanıyorum ne sabun yetiyor ne şampuan çıkınca şöyle bir uzanıyorum yatağa uyuya kalmışım bile, 2 saat sonra uyanıyorum, iskender  uyandırmamış beni oda internette programımıza falan bakmış kalkıyorum ve canım deli gibi çay istiyor hemen yapıyor İskender, çayımızı içip sandaviçlerimizi yiyip atıyoruz kendimizi dışarıya meşhur köprüye doğru gidiyoruz daha tepedeki Prag kalesine gideceğiz her yerde fotoğraf çekiyoruz köprünün üzeri çok kalabalık fotoğraf çekmek çok zor bu arada Prag da çok fazla Türk var, gruplar var Türk rehber eşliğinde bazen onlara kulak kabartıyorum, J gençler var interrail ci belli tiplerden J akşam güneş batışı için kaleye çıkmamız lazım köprüyü geçiyoruz.

Yürümeye devam oda ne önümüzde oldukça uzun bir merdiven var canımız çıkıyor dil dışarda çıkıyorum yukarıya, buraya çıkarken mutlaka suyunuzun olması lazım yoksa ağzınızı bir daha açamazsınız herhalde :) tepeye çıkınca kaleyi daha iyi görüyüroz. İskender esprileri patlatıyor,  “millet üşenmiştir saldırmaya o yüzden kale sapasağlam durmuştur” falan diyor. Gotik bir eser ürkütücü, ihtişamlı ne fotoğraf makinesi nede objektif yetiyor tamamını çekmeye fotoğraf çekimlerine geçiyoruz yoruluyoruz da tabi karanlıkta bastırdı hani köprünün kenarlarında restorantlar var kapısına gidip fiyatlar nedir diye bakıyoruz, aslında evet diğer şehirlere göre daha ucuz çünkü hiç bir şehirde dışarıda yemek yemeği düşünmedik bile çünkü en ucuz restorantta 40€ verirdik ama burada makarnalar mesela 159 kron (6-7€ civarı) et yemekleri 400 kron (18€), 290 kron (12€) yapıyor. Biz epeyce dolandıktan sonra bu arada restorantların önlerinde menüler var çekinmeden bakabilirsiniz tüm yemeklerin fiyatları ve resimleri var garsonlarda Türkiye de ki gibi üzerinize atlamıyor. Hello diyip susuyorlar, epeyce dolandıktan sonra şehrin tam göbeğine gelip yemeklere bakıyoruz sonra bir yerde oturmaya karar verdik bile ben makarna söyledim (159 kron) iskender tavuk ızgara söyledi (199 kron) ben 1 bira, (99 kron) iskender de 1 votka (99 kron) söylüyor. Yemekler çok geçmeden geliyor porsiyonlar az tavuk 2 parça küçücük ben memnunum bira da çok hafif iyi benim için baya oturuyoruz. İskender üşüyor ve hesap istiyoruz. Hesap geldiğinde bakıyoruz ki istediğimiz rakam yazmıyor J 669kron gösteriyor hesap inceliyoruz servis ücreti 66 kron ve ekmek için 60 kron aldıklarını görüyoruz. Servis ücretini % olarak almışlar iskender hesaplıyor neyse önemli değil tabi hemen ödüyoruz. Ama siz siz olun yanılmayın ayrıntıları gözden kaçırmayın ki hesap tutsun geç oldu zaten otelimize dönüyoruz, iskender uzanır uzanmaz uyuyor ben biraz günlük yazıyorum ve sonra uykuya dalmışım bile...  


 
Resim yazısı ekle


Bugün ki harcamalar:



Tuvalet
:
50 cent
Change için
:
1€ (komisyon ücreti)
Garda Kahvaltı
:
4€
Market
:
4€
Otel
:
70€
Öğlen yemek
:
6€
Meydan da tuvalet
:
2€ (50 kron)
Meydan da tatlı
:
2€
Akşam kek
:
1,5€ (40 kron)
Akşam yemek 
:
29€ (669 kron)
Tuvalet
:
50 cent
Change için
:
1€ (komisyon ücreti)