Sabah
06:00 civarında kalkıyoruz, bugün Heilbroon üzerinden Heidelberg’e gideceğiz, 135
km, 1 saat 20 dakika diyor Navigasyon.
Yola
çıktığımızda, her yer karanlık sabah değil de gece yarısı gibi, bizim otelin
hemen yanından otoban yoluna bağlanmak mümkün, otoban dediysem paralı yol değil
biz hiçbir yerde paralı yola girmedik, gerek görmedik, hem de otoban
ücretlerinin yüksek olduğunu biliyoruz. Zaten Romantik Yol üzerinde seyahat edeceğiz orada da otobana gerek yok, neyse; yol süper insanın canı hız yapası geliyor. Geniş ferah yollar ama biz temkinliyiz hem ilk gün, hem de ben gün ağardıktan sonra etrafa bakınmak istiyorum. Her şey nasıl bu kadar temiz ve düzenli ona kafa yormak istiyorum…
Yol
da navigasyonla ilgili bir sıkıntı yok götürüyor bizi ilk gün yaptığımız paniği
atlatmış durumdayız. J
Bir
saat sürmeden Heilbronn yakınlarındayız. Maalesef bu şehirde fazla oyalanamayız
bugün program oldukça yoğun şöyle bir geçip gidiyoruz diyelim… (Ama uğramanızı
tavsiye ederim Heidelberg kadar olmasa da burası da çok güzel görünüyor.)
Ve
yarım saat sonra Heidelberg şehrindeyiz, önce yeni kurulmuş olan şehrin içinden
geçiyorsunuz, bu esnada ben tedirgin oluyorum; “nasıl yani burası mı?
Heidelberg” şehrin içinden devam edip köprüyü geçtikten sonra ve işte tarihi
yapısıyla muhteşem görüntü: “Heidelberg” şehri karşımızda.
Sabah daha çok erken saatler kimsecikler yok gibi buralar da, her zaman olduğu gibi bir grup Asyalı turist onlar olmadan olmaz zaten. J Kahvaltı etmeyi düşünüyorduk ama daha dükkanlar açık bile değil şehrin tam göbeğine turist information önüne arabayı park ediyoruz. Gidip soruyoruz, 11:30 a kadar kalabilirmiş araçlar ohhhh süper 2 saatten fazla zamanımız var tüm şehri gezeriz. Elimde fotoğraf makinesi deli gibi koşturuyorum. Şehir sanki bir tablo ya da bir çizgi film karesi dağın yamacında duran heybetli kale de neyin nesi diyorum. İnsanı ürpertiyor ama muhteşem görünüyor. Şehrin ortasından nehir geçiyor bir inci gibi ama diğer taraf ve şehrin burası nasıl bu kadar birbirinden apayrı yer olarak kalmışlar hayret edip kendi kendime düşünüyorum.
Şehrin
başından sonuna bir yürüyüş yapıyoruz, neyse ki bir müddet sonra yiyecek bir
şey bulacağımız bir cafe çıkıyor karşımıza, dükkânların çoğu yeni
açılıyor. Çalışma saatleri 09:30-14:30
yazıyor, İskender çok dalga geçiyor bu tabloyla “zahmet edip çalışmasaydınız”
falan diyor. Bir de çok kuralcı yapıları; “marketin önünde bekleyenler var
içeride de birileri” ama saati gelmediği için 5 dakika bile kalsa açmıyor
kapıyı bekliyorlar.
Burada
ki köprü bana, Prag da ki taş köprüyü (Karl bridge) hatırlatıyor. Hatta
üzerinde olan bir aziz heykelinin Karl köprüsünün üzerinde de olduğuna yemin
bile edebilirim. Ama tabi bu o köprünün yanında çok daha küçük kalır. Ama yine
de etkileyici olduğunu söyleyebilirim.
Heidelberg bir çok kişi tarafından Almanya’nın en güzel şehri olarak gösterilmiş. 1386 yılından bu yana faaliyet gösteren üniversitesi aynı zamanda dinamik bir şehir olmasını sağlamış.
Gönül isterdi ki bir gece geçirelim burada ve gecesini de görmüş olalım, ama ne yazık ki küçük bir şehir turu yaparak buradan ayrılmak zorundayız. Daha çok yere uğrayacağız, burada alacak hiçbir şey bulamıyorum, çünkü dükkanlar açık değil ne yazık ki magnet bile alamadan şehri terk ediyoruz.
Navigasyona
yeni güzergahımızı giriyoruz. Aslında; yeni güzergah Würzburg ama ben Würzburg
yakınlarında çok ünlü markaların mağazaları olan bir Outlet Center olduğunu
öğrendim oraya gitmek istiyorum.
Gidişimizi
de Frankfurt üzerinden “Wertheim am Main’e” yapacağız. Navigasyona bilgileri
giriyoruz. 170 Km, 1 saat 40 dakika zaman hesaplıyor. Tekrar dalıyoruz otobana yolculuğumuz
keyifli geçiyor zaman zaman hız limitlerini zorluyoruz. Otoban da ki arabaların
bir çoğuna bakmadan edemiyoruz. Almanya’da otobanları kullanınca, Almanya’nın
bir otomobil devi olduğunu çok daha iyi anlıyorsunuz. Adamlar araba yapmakla
kalmamış, arabaları kullanacak yollarda yapmış, hem de hız limitlerinin
zorlanmasına da aldırmamış. Hız yapan çok araba var bizim 190-200 km hızla
gittiğimiz yerlerde, bizi deli gibi geçen araçlar vardı. Ama birbirine saygı otobanlarda
da üst düzeyde kimse kimseyi sıkıştırmıyor, korna çalmıyor, selektör yapmıyor.
Takip mesafesi her şekilde korunuyor. Esas araç kullanmanın keyfi bu yollarda
çıkıyor diyoruz karı-koca.
Yollar
o kadar yeşil ki anlatamam her taraf orman hem de km’lerce, fakat elle yapılmış
bir orman gibi tertemiz o kadar düzenli ki simetriyi bozan küçük bir ağaç dalı
bile yok desem çok mu abartılı cümle kurmuş olurum diye düşünürüm. Yol boyunca
tuvalet molaları da verdik, bu yerlerde çok dikkat çekici geldi bana, ormanın hemen önü her taraf ağaç ve o
bütünlüğü bozmadan küçücük kulübe tarzı tuvaletler ve dinlenme yerleri
yapmışlar buralar tamamen ücretsiz ve hiç kimse işletmiyor. Ama yine de
tuvaletler ter temiz ve tuvalet kâğıtları da olması gereken yerdeler çok küçük
ayrıntılar diye düşünebilirsiniz. Ama büyük resmi oluşturan öğeler bunlar
bence..
Tabelaya
baktığımızda Frankfurt düz diyor. Ama ne yazık ki Frankurt’u gezemeyeceğiz
saatimizi çok aştık ve Frankfurt şehrinin heybetli görüntüsünün yanından geçip
Wertheim am Main yolunda ilerliyoruz. Artık bu yola devam ederken otoban
yolundan çıkıp, kasabaların olduğu yoldan gidiyoruz. Bu yollarda süper her
yerde her dakika durmak fotoğraf çekmek istiyorum. Sanki bir tablonun içinden
geçiyorum deli bir sessizlik, İskender fazla sessiz buluyor öyle ki bazen
kasabayı terk mi etmişler acaba diye düşünmeden edemiyoruz. Hiç mi bir çocuk dışarıda
olmaz, hiç mi bir horoz ötmez ne bilim hayvanların sesi çıkmaz sonuçta buralar
köy ama yok dedim ya inanılmaz bir sessizlik var İskender’i boğuyor bu
sessizlik bana ise iyi geliyor.
Arabayı
durdurup fotoğraf çekiyorum, dışarıda insanın yüzünü sanki delip geçen bir
soğuk hava var hiçbir yerde hissetmediğim bir soğuk hava buz gibi, zaten -5
gösteriyor. Fakat hava kupkuru, yağmur yağmıyor rüzgar hafif esiyor. Dışarıya
çıktığım zaman çırılçıplak kalmış her şeyden arınmış soğuk havayı hissediyorum.
Kocam (paşa zadem) üşüyor hiç inmiyor araban, bana kalsa kırlara bayırlara
doğru deli gibi koşacağım ama fazla uzaklaşmadan birkaç fotoğrafla yetinip
geçiyoruz bu yolları…
Bir
zaman sonra bu kadar köylük yerlerin arasında, “Outlet Center” mı olurmuş; “yok
canım ben yanlış baktım sanırım” falan diyorum. Nehir kenarları ormanlar, koyun
sürüleri inanılmaz gerçekten buralar köy başka bir şey değil…
Navigasyon
cihazına güvenmeyip bir benzinciye girip soruyoruz, Outlet Center’ı 4-5 km
sonra diyorlar, allah allah gerçekten de buralarda böyle bir yer varmış
diyoruz. Ve takip ediyoruz tabelaları yolumuz bizi gerçekten de “Wertheim am
Main” a götürüyor. Buraya geldiğimizde arabayı park edecek yeri zor bulduk
desek yeri inanılmaz bir kalabalık tabi bunda yarının yılbaşı gecesi olmasının
da büyük etkisi vardır diye düşünüyorum.
İnanılmaz
açız yolda yiyecek bir şey bulamadık “Outlet Center” da güzel bir yemek yeriz dinlenip öyle gezeriz
diye düşünürken, bir de bakıyoruz ki burada kıyafet mağazalarından başka bir
şey yok sadece hot dog ve çikolata mağazaları görüyoruz. Hayret doğrusu bizde
ki alış-veriş merkezlerin de kıyafet olduğu kadar bir o kadar da yiyecek
mağazaları vardır. Adamlar her şeyi amacına uygun yapmışlar. Neyse ama biz aç
bir şekilde alış-verişimizi tamamlıyoruz. Gerçekten çok ünlü mağazaların
ürünleri var, burada bazılarının adını bile duymadım biz spor mağazasından bir
şeyler alıyoruz. Ama her şey kapış kapış, alanın elinde kalıyor. Çoğu kıyafet
ve ayakkabının beden numarası bulmasında sıkıntı var dikkatimi çeken bebek ve
çocuk mağazalarının olmayışı çocuk yine bir nebze ünlü mağazaların çocuk
ürünleri varsa oralarda bulunuyor. Ama sadece çocuk ve bebek mağazası görmedim.
Açlıktan ölmeden buradan çıkmamız lazım yolda gelirken Burger King tabelası
vardı oraya atmamız lazım kendimizi koştur koştur arabamıza gidiyoruz. Ver
elini Burger King 3-4 km sonra ordayız. İçeriye girip menü almak istiyoruz ama
yiyeceğe ulaşmak hiç o kadar kolay değil günümüz dünyasında J sıradakilerin her biri 10’ar adet menü alırsa
bize 45 dakika sonra sıra gelir, L
Allahım nasıl bir ders bugün yaşadığım açlık sınavı gerçekten…
Yemeğimizi
yiyip, aracımıza da yemek yedirdikten sonra haydi bakalım Würzburg’a.
WÜRZBURG
Würzburg
için navigasyon 43 km, 33 dakika diyor. Yani Würzburg’a oldukça yakın bir yer
bu alış-veriş merkezi, bu arada yarım saat bile sürmeden Würzburg’a gelmiş
olduk bile arabayı park edip dolaşmaya çıkıyoruz.
Würzburg’u
şöyle bir gezdikten sonra hemen yola koyulmamız gerekiyor. Bu akşam Rothenburg
şehrinde kalacağız. Aslında programımız biraz aksadı Heidelberg şehrini
normalde dün gezmemiz lazımdı, o yüzden bu güne çok şey kaldı ve çok sıkış
sıkış gezmiş olduk akşama yetişmek içinde yemek ve dinlenme zamanından çalıyoruz.
Arabamıza
binip asıl Romantic Strabe yoluna başlamış oluyoruz. Yol boyunca yolun Romantic
Strabe yolu olduğunu belirten tabelalar var yol gerçekten çok güzel her yer
orman ağaç kasabalar ise tablo gibi yol boyunca kasabaların arasından
geçtiğimiz için sürekli bir durma olayı yaşadık. Bir iki fotoğraf falan ama çok
fazla vakit harcamadık çok geç olmadan Rothenburg’da ki otelimize varmamız
lazım…
ROTHENBURG
Artık
karanlık bastırdı ama Rothenberg’a da gelmiş olduk navigasyona otelimizin
adresini girdik bulunduğu sokaktayız sanırım. Etrafımıza bakınıyoruz ama
göremiyoruz. Burada bir yerde durup köşede ki pasta haneye soralım diyoruz.
İskender
inip soruyor, kadın; “adres burası buralarda olabilir” demiş, ben o sırada
yukarıya doğru iki adım yürüyünce otelin adını görüyorum bile, Gästehaus
Edith otelin adı çok küçük yazıldığından
dikkat çekmiyor. Arabamızı park ettiğimiz yerin karşısı otel, hemen girip
rezervasyon işlemlerimizi yapıyoruz. Otelimiz çok şirin dışarıdan küçücük bir
kulübe gibi görünen otel içeriye girince labirent gibi bir dünya oda var. Bu arada otelimizin konumunun süper olduğunu söylemem gerek şiddetle tavsiye ederim. Bavulları
odaya çıkartıp üst baş değişikliği ve at kendini dışarıya.
Bu
şehir ayrı bir süslenmiş yılbaşı için, dışarıda ki ağaçlar, evler, süs
eşyası satan dükkanlar yiyecek satan kulübeler, sıcak şarap hepsi çok güzel çok
keyifliydi. Füssen Füssen şehri, diye tutturmuştum ama şimdi ikisini de
gördükten sonra Rothenburg tek kelime ile muhteşem…
İşte geliyor gece bekçisi :) |
Rothenburg
romantic yolda kalınması en zorunlu şehir bence, akşam yapılan gece bekçisi turu emsalsiz. Hiç
bu kadar mistik bir olayın içinde yer almamıştım.
Ama
dondurucu soğukta gezinti gerçekten çok zordu ben çok zevk aldığım için soğuğa
pek aldırmadım. Ama yol boyunca kocam mızırdanıp durdu L ama yine de sonuna kadar yer aldık. Gece
bekçisi turu tam saat 20:00 de ve ücreti 7€ ama pek kimse ücrete kafayı takmadı
herkes 10€ verip geçti. (biz para üstümüzü almak için bekledik, utana sıkıla L ) Gece gezintisi de bittiğine göre artık
dinlensek çok iyi olacak bugün çok yoğun bir gündü ayaklarım tutmuyor.
ROTHENBURG şehrinin ilginç hikayesi:
Otuz Yıl Savaşları’nın
sürdüğü 1631 yılında Katolik General Tilly 50.000 askeri ile şehri kolayca ele
geçirmiş. Rivayete göre General Tilly, askerleri ile şehri ele geçirdiğinde,
meclis üyeleri kendisine çok büyük bir kapta şarap sunmuşlar. Şehri yakıp kül
etmek isteyen Tilly, bu şarabı bir kişinin tek nefeste içmesi durumunda şehre
bir zarar vermeyeceğini söylemiş. Belediye başkanı Georg Nusch öne çıkmış ve
kalan tüm şarabı tek nefeste içmiş. Bu sayede General Tilly şehri yakmaktan
vazgeçmiş.
Bu hikâyeden etkilenen şair
Adam Hörber, 1881 yılında bir tiyatro oyunu yazıyor ve günümüzde dahi Meistertrunk
(ustaca içim veya usta içici) yıl içinde çeşitli günlerde sahneleniyor.
Şehir, uzun yıllar
gelişemeden kalmış. 1803 yılında, Bavyera’ya bağlanmış ve Avrupa’yı etkileyen
romantik akım sanatçıları 1880 yılında Rothenburg’u yeniden keşfedip, turizmin
buraya gelmesini sağlamışlar.
II. Dünya Savaşı sırasında
31 Mart 1945’te Amerikan ordusu buraya saldırıp çeşitli tahribatlar verirken,
şehrin güzelliğini ve tarihsel önemini bilen Amerikan ordusunda görevli John
McCloy ağır toplar kullanılmamasını emretmiş. Aynı zamanda Hitler’in “sonuna
kadar savaşın” emrini reddedip düşmana ateş açmayan komutanı sayesinde şehir
ağır bir saldırıdan kurtulmuş. 1948 yılında John McCloy’a, Rothenburg şehrinin
koruyucusu unvanı verilmiş.
Rothenburg ob der Tauber,
11.000 kişilik nüfusu ile küçük bir yer; ama Almanya’nın Würzburg kentinden
başlayıp Füssen’de biten “romantik yol”un en güzel durağı olduğundan her mevsim
turist görmek mümkün. Şehirde Harry Potter – Ölüm Yadigarları da olmak üzere
çeşitli filmler çekilmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder