30 Aralık PAZARTESİ

Heidelberg - Würzburg - Rothenburg

Sabah 06:00 civarında kalkıyoruz, bugün Heilbroon üzerinden Heidelberg’e gideceğiz, 135 km, 1 saat 20 dakika diyor Navigasyon.
Yola çıktığımızda, her yer karanlık sabah değil de gece yarısı gibi, bizim otelin hemen yanından otoban yoluna bağlanmak mümkün, otoban dediysem paralı yol değil biz hiçbir yerde paralı yola girmedik, gerek görmedik, hem de otoban ücretlerinin yüksek olduğunu biliyoruz.
Zaten Romantik Yol üzerinde seyahat edeceğiz orada da otobana gerek yok, neyse; yol süper insanın canı hız yapası geliyor. Geniş ferah yollar ama biz temkinliyiz hem ilk gün, hem de ben gün ağardıktan sonra etrafa bakınmak istiyorum. Her şey nasıl bu kadar temiz ve düzenli ona kafa yormak istiyorum…

Yol da navigasyonla ilgili bir sıkıntı yok götürüyor bizi ilk gün yaptığımız paniği atlatmış durumdayız. J
Bir saat sürmeden Heilbronn yakınlarındayız. Maalesef bu şehirde fazla oyalanamayız bugün program oldukça yoğun şöyle bir geçip gidiyoruz diyelim… (Ama uğramanızı tavsiye ederim Heidelberg kadar olmasa da burası da çok güzel görünüyor.)

 
 
Ve yarım saat sonra Heidelberg şehrindeyiz, önce yeni kurulmuş olan şehrin içinden geçiyorsunuz, bu esnada ben tedirgin oluyorum; “nasıl yani burası mı? Heidelberg” şehrin içinden devam edip köprüyü geçtikten sonra ve işte tarihi yapısıyla muhteşem görüntü: “Heidelberg” şehri karşımızda.  


Sabah daha çok erken saatler kimsecikler yok gibi buralar da, her zaman olduğu gibi bir grup Asyalı turist onlar olmadan olmaz zaten. J Kahvaltı etmeyi düşünüyorduk ama daha dükkanlar açık bile değil şehrin tam göbeğine turist information önüne arabayı park ediyoruz. Gidip soruyoruz, 11:30 a kadar kalabilirmiş araçlar ohhhh süper 2 saatten fazla zamanımız var tüm şehri gezeriz. Elimde fotoğraf makinesi deli gibi koşturuyorum. Şehir sanki bir tablo ya da bir çizgi film karesi dağın yamacında duran heybetli kale de neyin nesi diyorum. İnsanı ürpertiyor ama muhteşem görünüyor. Şehrin ortasından nehir geçiyor bir inci gibi ama diğer taraf ve şehrin burası nasıl bu kadar birbirinden apayrı yer olarak kalmışlar hayret edip kendi kendime düşünüyorum.
 


 

Şehrin başından sonuna bir yürüyüş yapıyoruz, neyse ki bir müddet sonra yiyecek bir şey bulacağımız bir cafe çıkıyor karşımıza, dükkânların çoğu yeni açılıyor.  Çalışma saatleri 09:30-14:30 yazıyor, İskender çok dalga geçiyor bu tabloyla “zahmet edip çalışmasaydınız” falan diyor. Bir de çok kuralcı yapıları; “marketin önünde bekleyenler var içeride de birileri” ama saati gelmediği için 5 dakika bile kalsa açmıyor kapıyı bekliyorlar.
Burada ki köprü bana, Prag da ki taş köprüyü (Karl bridge) hatırlatıyor. Hatta üzerinde olan bir aziz heykelinin Karl köprüsünün üzerinde de olduğuna yemin bile edebilirim. Ama tabi bu o köprünün yanında çok daha küçük kalır. Ama yine de etkileyici olduğunu söyleyebilirim.





Heidelberg bir çok kişi tarafından Almanya’nın en güzel şehri olarak gösterilmiş. 1386 yılından bu yana faaliyet gösteren üniversitesi aynı zamanda dinamik bir şehir olmasını sağlamış.
Gönül isterdi ki bir gece geçirelim burada ve gecesini de görmüş olalım, ama ne yazık ki küçük bir şehir turu yaparak buradan ayrılmak zorundayız. Daha çok yere uğrayacağız, burada alacak hiçbir şey bulamıyorum, çünkü dükkanlar açık değil ne yazık ki magnet bile alamadan şehri terk ediyoruz.

Navigasyona yeni güzergahımızı giriyoruz. Aslında; yeni güzergah Würzburg ama ben Würzburg yakınlarında çok ünlü markaların mağazaları olan bir Outlet Center olduğunu öğrendim oraya gitmek istiyorum.
Gidişimizi de Frankfurt üzerinden “Wertheim am Main’e” yapacağız. Navigasyona bilgileri giriyoruz. 170 Km, 1 saat 40 dakika zaman hesaplıyor. Tekrar dalıyoruz otobana yolculuğumuz keyifli geçiyor zaman zaman hız limitlerini zorluyoruz. Otoban da ki arabaların bir çoğuna bakmadan edemiyoruz. Almanya’da otobanları kullanınca, Almanya’nın bir otomobil devi olduğunu çok daha iyi anlıyorsunuz. Adamlar araba yapmakla kalmamış, arabaları kullanacak yollarda yapmış, hem de hız limitlerinin zorlanmasına da aldırmamış. Hız yapan çok araba var bizim 190-200 km hızla gittiğimiz yerlerde, bizi deli gibi geçen araçlar vardı. Ama birbirine saygı otobanlarda da üst düzeyde kimse kimseyi sıkıştırmıyor, korna çalmıyor, selektör yapmıyor. Takip mesafesi her şekilde korunuyor. Esas araç kullanmanın keyfi bu yollarda çıkıyor diyoruz karı-koca.

Yollar o kadar yeşil ki anlatamam her taraf orman hem de km’lerce, fakat elle yapılmış bir orman gibi tertemiz o kadar düzenli ki simetriyi bozan küçük bir ağaç dalı bile yok desem çok mu abartılı cümle kurmuş olurum diye düşünürüm. Yol boyunca tuvalet molaları da verdik, bu yerlerde çok dikkat çekici geldi bana,  ormanın hemen önü her taraf ağaç ve o bütünlüğü bozmadan küçücük kulübe tarzı tuvaletler ve dinlenme yerleri yapmışlar buralar tamamen ücretsiz ve hiç kimse işletmiyor. Ama yine de tuvaletler ter temiz ve tuvalet kâğıtları da olması gereken yerdeler çok küçük ayrıntılar diye düşünebilirsiniz. Ama büyük resmi oluşturan öğeler bunlar bence..

Tabelaya baktığımızda Frankfurt düz diyor. Ama ne yazık ki Frankurt’u gezemeyeceğiz saatimizi çok aştık ve Frankfurt şehrinin heybetli görüntüsünün yanından geçip Wertheim am Main yolunda ilerliyoruz. Artık bu yola devam ederken otoban yolundan çıkıp, kasabaların olduğu yoldan gidiyoruz. Bu yollarda süper her yerde her dakika durmak fotoğraf çekmek istiyorum. Sanki bir tablonun içinden geçiyorum deli bir sessizlik, İskender fazla sessiz buluyor öyle ki bazen kasabayı terk mi etmişler acaba diye düşünmeden edemiyoruz. Hiç mi bir çocuk dışarıda olmaz, hiç mi bir horoz ötmez ne bilim hayvanların sesi çıkmaz sonuçta buralar köy ama yok dedim ya inanılmaz bir sessizlik var İskender’i boğuyor bu sessizlik bana ise iyi geliyor.

Arabayı durdurup fotoğraf çekiyorum, dışarıda insanın yüzünü sanki delip geçen bir soğuk hava var hiçbir yerde hissetmediğim bir soğuk hava buz gibi, zaten -5 gösteriyor. Fakat hava kupkuru, yağmur yağmıyor rüzgar hafif esiyor. Dışarıya çıktığım zaman çırılçıplak kalmış her şeyden arınmış soğuk havayı hissediyorum. Kocam (paşa zadem) üşüyor hiç inmiyor araban, bana kalsa kırlara bayırlara doğru deli gibi koşacağım ama fazla uzaklaşmadan birkaç fotoğrafla yetinip geçiyoruz bu yolları…

Bir zaman sonra bu kadar köylük yerlerin arasında, “Outlet Center” mı olurmuş; “yok canım ben yanlış baktım sanırım” falan diyorum. Nehir kenarları ormanlar, koyun sürüleri inanılmaz gerçekten buralar köy başka bir şey değil…

Navigasyon cihazına güvenmeyip bir benzinciye girip soruyoruz, Outlet Center’ı 4-5 km sonra diyorlar, allah allah gerçekten de buralarda böyle bir yer varmış diyoruz. Ve takip ediyoruz tabelaları yolumuz bizi gerçekten de “Wertheim am Main” a götürüyor. Buraya geldiğimizde arabayı park edecek yeri zor bulduk desek yeri inanılmaz bir kalabalık tabi bunda yarının yılbaşı gecesi olmasının da büyük etkisi vardır diye düşünüyorum.

İnanılmaz açız yolda yiyecek bir şey bulamadık “Outlet Center” da  güzel bir yemek yeriz dinlenip öyle gezeriz diye düşünürken, bir de bakıyoruz ki burada kıyafet mağazalarından başka bir şey yok sadece hot dog ve çikolata mağazaları görüyoruz. Hayret doğrusu bizde ki alış-veriş merkezlerin de kıyafet olduğu kadar bir o kadar da yiyecek mağazaları vardır. Adamlar her şeyi amacına uygun yapmışlar. Neyse ama biz aç bir şekilde alış-verişimizi tamamlıyoruz. Gerçekten çok ünlü mağazaların ürünleri var, burada bazılarının adını bile duymadım biz spor mağazasından bir şeyler alıyoruz. Ama her şey kapış kapış, alanın elinde kalıyor. Çoğu kıyafet ve ayakkabının beden numarası bulmasında sıkıntı var dikkatimi çeken bebek ve çocuk mağazalarının olmayışı çocuk yine bir nebze ünlü mağazaların çocuk ürünleri varsa oralarda bulunuyor. Ama sadece çocuk ve bebek mağazası görmedim. Açlıktan ölmeden buradan çıkmamız lazım yolda gelirken Burger King tabelası vardı oraya atmamız lazım kendimizi koştur koştur arabamıza gidiyoruz. Ver elini Burger King 3-4 km sonra ordayız. İçeriye girip menü almak istiyoruz ama yiyeceğe ulaşmak hiç o kadar kolay değil günümüz dünyasında J sıradakilerin her biri 10’ar adet menü alırsa bize 45 dakika sonra sıra gelir, L Allahım nasıl bir ders bugün yaşadığım açlık sınavı gerçekten…
Yemeğimizi yiyip, aracımıza da yemek yedirdikten sonra haydi bakalım Würzburg’a.

WÜRZBURG
Würzburg için navigasyon 43 km, 33 dakika diyor. Yani Würzburg’a oldukça yakın bir yer bu alış-veriş merkezi, bu arada yarım saat bile sürmeden Würzburg’a gelmiş olduk bile arabayı park edip dolaşmaya çıkıyoruz.

Würzburg’u şöyle bir gezdikten sonra hemen yola koyulmamız gerekiyor. Bu akşam Rothenburg şehrinde kalacağız. Aslında programımız biraz aksadı Heidelberg şehrini normalde dün gezmemiz lazımdı, o yüzden bu güne çok şey kaldı ve çok sıkış sıkış gezmiş olduk akşama yetişmek içinde yemek ve dinlenme zamanından çalıyoruz.

Arabamıza binip asıl Romantic Strabe yoluna başlamış oluyoruz. Yol boyunca yolun Romantic Strabe yolu olduğunu belirten tabelalar var yol gerçekten çok güzel her yer orman ağaç kasabalar ise tablo gibi yol boyunca kasabaların arasından geçtiğimiz için sürekli bir durma olayı yaşadık. Bir iki fotoğraf falan ama çok fazla vakit harcamadık çok geç olmadan Rothenburg’da ki otelimize varmamız lazım…

ROTHENBURG
Artık karanlık bastırdı ama Rothenberg’a da gelmiş olduk navigasyona otelimizin adresini girdik bulunduğu sokaktayız sanırım. Etrafımıza bakınıyoruz ama göremiyoruz. Burada bir yerde durup köşede ki pasta haneye soralım diyoruz.

Otelimiz
İskender inip soruyor, kadın; “adres burası buralarda olabilir” demiş, ben o sırada yukarıya doğru iki adım yürüyünce otelin adını görüyorum bile, Gästehaus Edith otelin adı çok küçük yazıldığından dikkat çekmiyor. Arabamızı park ettiğimiz yerin karşısı otel, hemen girip rezervasyon işlemlerimizi yapıyoruz. Otelimiz çok şirin dışarıdan küçücük bir kulübe gibi görünen otel içeriye girince labirent gibi bir dünya oda var. Bu arada otelimizin konumunun süper olduğunu söylemem gerek şiddetle tavsiye ederim. Bavulları odaya çıkartıp üst baş değişikliği ve at kendini dışarıya.
Bu şehir ayrı bir süslenmiş yılbaşı için, dışarıda ki ağaçlar, evler, süs eşyası satan dükkanlar yiyecek satan kulübeler, sıcak şarap hepsi çok güzel çok keyifliydi. Füssen Füssen şehri, diye tutturmuştum ama şimdi ikisini de gördükten sonra Rothenburg tek kelime ile muhteşem…
İşte geliyor gece bekçisi :)
Rothenburg romantic yolda kalınması en zorunlu şehir bence,  akşam yapılan gece bekçisi turu emsalsiz. Hiç bu kadar mistik bir olayın içinde yer almamıştım.
 
Ama dondurucu soğukta gezinti gerçekten çok zordu ben çok zevk aldığım için soğuğa pek aldırmadım. Ama yol boyunca kocam mızırdanıp durdu L ama yine de sonuna kadar yer aldık. Gece bekçisi turu tam saat 20:00 de ve ücreti 7€ ama pek kimse ücrete kafayı takmadı herkes 10€ verip geçti. (biz para üstümüzü almak için bekledik, utana sıkıla L ) Gece gezintisi de bittiğine göre artık dinlensek çok iyi olacak bugün çok yoğun bir gündü ayaklarım tutmuyor.

ROTHENBURG şehrinin ilginç hikayesi:

Otuz Yıl Savaşları’nın sürdüğü 1631 yılında Katolik General Tilly 50.000 askeri ile şehri kolayca ele geçirmiş. Rivayete göre General Tilly, askerleri ile şehri ele geçirdiğinde, meclis üyeleri kendisine çok büyük bir kapta şarap sunmuşlar. Şehri yakıp kül etmek isteyen Tilly, bu şarabı bir kişinin tek nefeste içmesi durumunda şehre bir zarar vermeyeceğini söylemiş. Belediye başkanı Georg Nusch öne çıkmış ve kalan tüm şarabı tek nefeste içmiş. Bu sayede General Tilly şehri yakmaktan vazgeçmiş.

Bu hikâyeden etkilenen şair Adam Hörber, 1881 yılında bir tiyatro oyunu yazıyor ve günümüzde dahi Meistertrunk (ustaca içim veya usta içici) yıl içinde çeşitli günlerde sahneleniyor.
Şehir, uzun yıllar gelişemeden kalmış. 1803 yılında, Bavyera’ya bağlanmış ve Avrupa’yı etkileyen romantik akım sanatçıları 1880 yılında Rothenburg’u yeniden keşfedip, turizmin buraya gelmesini sağlamışlar.

II. Dünya Savaşı sırasında 31 Mart 1945’te Amerikan ordusu buraya saldırıp çeşitli tahribatlar verirken, şehrin güzelliğini ve tarihsel önemini bilen Amerikan ordusunda görevli John McCloy ağır toplar kullanılmamasını emretmiş. Aynı zamanda Hitler’in “sonuna kadar savaşın” emrini reddedip düşmana ateş açmayan komutanı sayesinde şehir ağır bir saldırıdan kurtulmuş. 1948 yılında John McCloy’a, Rothenburg şehrinin koruyucusu unvanı verilmiş.
Rothenburg ob der Tauber, 11.000 kişilik nüfusu ile küçük bir yer; ama Almanya’nın Würzburg kentinden başlayıp Füssen’de biten “romantik yol”un en güzel durağı olduğundan her mevsim turist görmek mümkün. Şehirde Harry Potter – Ölüm Yadigarları da olmak üzere çeşitli filmler çekilmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder