Sabah erkenden düşüyoruz yollara bugün programımız, “Burg Hohenzollern” kalesine gitmek Stuttgart’a gidince oraya uğramamak olmazdı, böyle bir kalenin varlığını nereden duyduğumu hiç mi hiç hatırlamıyorum.
Fakat bu kalenin de muhteşem bir görüntüsü olduğunu bildiğimden (en azından fotoğraflar öyle diyor) gitmek istiyorum.
Hohenzollern Kalesi için edindiğim bilgiler şunlar:
İşte uzaktan kalenin görünümü |
Navigasyon cihazına giriyoruz bilgileri 67 km, 52 dakika diyor. Ver elini Hechingen yol gerçekten muhteşem her yer nasıl bu kadar orman nasıl bu kadar düzenli. Temkinli gidiyoruz hız limitlerine dikkat ediyoruz. Yol boyunca bazı yerlerde durup fotoğraf çekiyoruz. Bir müddet sonra dağın tepesindeki, “kale demişler ama daha çok şatoyu andıran” yapıyı görüyoruz. Uzaktan da fotoğraf çekmeye çalışıyorum, çalışıyorum çünkü hava buz gibi fakat hava da, ne yağmur, ne çılgın esen rüzgar var. Sadece soğuk yüzüne bir bıçak gibi çarpıyor.
Bu yüzden kocam arabadan inme konusunda biraz huysuz, onu arabada bırakıp ben çıkıyorum fotoğraf çekmeye kalenin yolu az buz değil otoban ve köy yolunu bitirdikten sonra dağa doğru da bir yol var ve daha sonra araç park yerleri var aracınızı buraya bırakmanız gerekiyor ve daha sonra ki yol yürüyerek çıkılacak. İşte burası hiç kolay olmuyor. Sayamadığım yüzlerce merdiveni tırmanmaya çalışıyoruz.
Yol gerçekten çok yorucu bu insanların ne işi varmış buralarda şaşılacak şey doğrusu, bu kalenin bulunduğu yakın yerde de herhangi bir yerleşim yok baktığınız zaman varoluş yıllarını düşlememek elde değil.
Avrupa’da genel olarak tarihi yerlerde
uygulanan düzen burada da mevcut, içerisi şu kadar para dışarısı şu kadar avlu
bu kadar diye gidiyor. Yani siz nereyi gezmek isterseniz ücreti o kadar
değişiyor. Ücret bilgisi aşağıda.
Çok kalabalık, kaleyi görmeye baya bir
insan gelmiş hem de çocukları ile birlikte her yer çocuk kaynıyor. Bu beni
şaşırtıyor. Bizim insanımız hava bu kadar soğukken bırak gezinti için bir yere
gitmeyi zaruri bir durum için bile olsa çocuklarını dışarı çıkarmazlar.
Soğuktan korkmayan cesur insanlar… J
Burayı gezmek yarım gününüze mal olur
programı ona göre yapmak lazım epey bir gezip yorulduktan sonra yemek, yemek
istiyoruz ama ne çare burada da yiyecek bir şey bulamıyoruz.
O zaman çıkalım başka bir şehirde yeriz
diyoruz. Ve arabamıza gidip yola koyuluyoruz. Yolumuzun üzerinde yer alan
Tübingen ve Filderstadt şehirlerini şöyle bir giriş yapıyoruz. Aklımda kalanlar
sadece sessizlik…
Neyse ki akşam olmadan Stutgart
merkezdeyiz, merkez çok kalabalık olur, arabayı nereye park edeceğiz derken
küçük cep tarzı araç park alanlarının olduğu yerde neyse ki park yeri
buluyoruz. Bu arada cezadan korkumuza hemen park kağıdı alınan makinelere koşturuyoruz.
Yazıları okuduktan sonra İskender 1€, 2€ yok olmadı 3€ atıyor ve kartını alıyor.
O arada yaşlı bir teyze yanımıza gelip Almanca bir şeyler söyleyip park yerinin
burası olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Biz de: “yok biz buraya park etmedik
bizim ki biraz ileri de” diyoruz. Kadın “no no” deyip sanki başka bir şey
anlatmaya çalışıyor. Bizim mücadelemiz biraz sürüyor kadınla, çok kolay
anlaşamıyoruz. Ama sonunda söylemek istediğini anlıyoruz. “Bugün günlerden pazar
her yer bedava” demek istiyormuş J
sevgili teyzecim, ama biz onu anlayıp olayları idrak edene kadar 3€ muz tarih
oldu bile… J
İskender; “hayır olamaz diye çığlığı basıyor” J. Ama yapacak bir şey yok hem Pazar günü
bedava olduğunu hem de o günün pazar olduğundan haberimiz yok ki, karı-koca
şaşkınız işte neyse bu küçük anıdan sonra küçük bir şehir turu yapıp her zaman
ki gibi küçük kulübelerden hem yiyecek bir şeyler hem de sıcak şaraplarımızı alıyoruz.
Ben bayılıyorum buralardan yiyip içmeye, sıcak şarabın tadı da muhteşem ama
(kırmızı şarap, beyazı beğenmedim) İyice yorulduğumuzdan emin olduktan sonra
artık otelin yolunu tutsak mı acaba diyoruz.
uyarı levhası yok muydu park cihazında? :)
YanıtlaSilyoktu ablacım yaa, aslında bence Pazar günü kağıtta vermemesi yani parayı da almaması gerekir :))
YanıtlaSil