26 Ağustos 2011 Cuma Almanya-Münih
İstasyondayız saat 07:30 bakınıyoruz etrafa ve en öncelikli hareketimiz emanet kasalarını bulmak istasyonu keşfe çıkıp buluyoruz emanet kasalarını. Kocaman dolaplar ikimizin çantası da bir dolaba sığar 24 saatlik 5€ diyor iyiymiş diyoruz. Sırt çantalarımızı ayarlayıp diğerlerini kasaya koyuyoruz, bu arada gidip hemen akşam için Viyana Trenini ayarlamamız lazım hemen sıraya girip rezervasyonumuzu yaptırıyoruz. Burası çok kolay oluyor 6€ veriyoruz kişi başı sadece koltuk alıyoruz saat 23:40 da bineceğiz, saat 05:45 te Viyana dayız.
Bu işimizi de halledip içimiz rahatladıktan sonra çıkıyoruz dışarıya şimdi, kahvaltı etmemiz lazım birde harita almamız gerek Münih normalde rotamızda olmayan bir yer o yüzden bende bilgi mevcut değil turist information da açık değil 10 dakika sonra açılacak onu bekliyoruz. İstasyonun hemen karşısındaki otobüs ve tramvay durağında beklemedeyiz. İnfo açılınca haritamızıda alıyoruz, ama haritayı elime aldığımda görüyorum ki; kocam Almanca harita almış bir şey anlamıyoruz ama ben bunun İngilizcesi vardır git bir bak diyorum ve İngilizcesini alıp geliyor. Ben durakta bekliyorum bu arada beni görevlendirdi, otobüsleri gözlemle bilet basıyorlar mı ona göre bilet alıcam diyor bende görevimi hiç gözümü bile kırpmadan yerine getiriyorum, bu arada emanete verdiğimiz çantalardan bir şey lazım oldu şimdi hatırlamıyorum o kadar önemsizdi demek ki; niye aklımdan çıktıysa kocamda sen bekle ben alıp geleyim dedi, ben otobüs görevimi yerine getirmek için bekliyorum, birazdan geldi ama yüzü iyi değil noldu hallettin mi bir sorun mu var diyorum, hallettim halletmesine de emanet kasasını açınca kapatmak için 5€ daha istiyormuş dedi; hadi canım diyorum ve dumur oluyoruz neyse cahilliğimize doymayalım. Siz siz olun bunu gözden kaçırmayın!
Dikkatli okusaydık salaklığımıza doymayalım :) üzülüyoruz 5€ muzun gitmesine ama buna da neyse demeyi öğreniyoruz, derken tren istasyonunun hafif çaprazında kalan bir alış-veriş merkezi var içine giriyoruz market bulma umudu ile birde tuvalete girelim diyoruz alış-veriş merkezi bedava olur nasıl olsa diyoruz. Ama avucumu yalıyorum tuvalet 50 sent kadın birde sizinle birlikte gelip tuvaletin kapısını anahtarıyla açıyor çok şaşırıyorum, sonra markete giriyoruz iyi bir alış-veriş yapıp çıkıyoruz park aramaya, neyse ki çok sürmüyor ve güzel bir yeşillik buluyoruz. Kahvaltılıkları açıp güzelce yiyoruz ve sonra biraz uzanıyoruz acele etmeye ne gerek var tüm gün bizim ben zaten tüm gece uyumamışım yorgunum, biraz dinlendikten sonra yola devam ederiz. Haritayı biraz karıştırdıktan sonra ve yönümüzü bulup sonra başlıyoruz önemli yerleri gezmeye, şimdi detaylı detaylı anlatmaya gerek yok haritada bulunan bir çok tarihi yapıta gittik tabi en önemlisi olan New Town Hall’a gidiyoruz gerçekten etkileyici bir yapıt içini de geziyoruz yaaa ama şunu söylemeden geçemeyeceğim sanki hep bizi bulmuş gibi neredeyse gittiğimiz tüm şehirlerde önemli yapıtlarda hep restorasyon çalışmaları vardı ama neredeyse hepsinde yani buda tabi fotoğraf tutkunu olarak iyi fotoğraf elde edemememi sağladı muşambalar demirler halatlar şu bu hepsi benimi buldu anlamıyorum yani ne yazık ki burada da vardı ve yapıtın tek tarafı neredeyse kapalı idi öyle işte sokakları çok gezdik Pazar yeri var adı "Viktaulienmarkt" çok beğendim ama bir şey yiyemedik her şey domuz ürünü ama bin bir çeşitte peynir var çünkü Münih te herkes her yerde bira içiyor koca koca bardaklarla şaşırtıcı artık öğleden sonra oldu ve benim pilim iyiden iyiye bitti sıcak öldürdü beni ve tabi birde uykusuzluk daha gezecek halim kalmadığı için İskender’e parka gidip uzanalım diyorum ve haritada yemyeşil görünen yere English Garden a doğru otobüse biniyoruz.
Bu işimizi de halledip içimiz rahatladıktan sonra çıkıyoruz dışarıya şimdi, kahvaltı etmemiz lazım birde harita almamız gerek Münih normalde rotamızda olmayan bir yer o yüzden bende bilgi mevcut değil turist information da açık değil 10 dakika sonra açılacak onu bekliyoruz. İstasyonun hemen karşısındaki otobüs ve tramvay durağında beklemedeyiz. İnfo açılınca haritamızıda alıyoruz, ama haritayı elime aldığımda görüyorum ki; kocam Almanca harita almış bir şey anlamıyoruz ama ben bunun İngilizcesi vardır git bir bak diyorum ve İngilizcesini alıp geliyor. Ben durakta bekliyorum bu arada beni görevlendirdi, otobüsleri gözlemle bilet basıyorlar mı ona göre bilet alıcam diyor bende görevimi hiç gözümü bile kırpmadan yerine getiriyorum, bu arada emanete verdiğimiz çantalardan bir şey lazım oldu şimdi hatırlamıyorum o kadar önemsizdi demek ki; niye aklımdan çıktıysa kocamda sen bekle ben alıp geleyim dedi, ben otobüs görevimi yerine getirmek için bekliyorum, birazdan geldi ama yüzü iyi değil noldu hallettin mi bir sorun mu var diyorum, hallettim halletmesine de emanet kasasını açınca kapatmak için 5€ daha istiyormuş dedi; hadi canım diyorum ve dumur oluyoruz neyse cahilliğimize doymayalım. Siz siz olun bunu gözden kaçırmayın!
Dikkatli okusaydık salaklığımıza doymayalım :) üzülüyoruz 5€ muzun gitmesine ama buna da neyse demeyi öğreniyoruz, derken tren istasyonunun hafif çaprazında kalan bir alış-veriş merkezi var içine giriyoruz market bulma umudu ile birde tuvalete girelim diyoruz alış-veriş merkezi bedava olur nasıl olsa diyoruz. Ama avucumu yalıyorum tuvalet 50 sent kadın birde sizinle birlikte gelip tuvaletin kapısını anahtarıyla açıyor çok şaşırıyorum, sonra markete giriyoruz iyi bir alış-veriş yapıp çıkıyoruz park aramaya, neyse ki çok sürmüyor ve güzel bir yeşillik buluyoruz. Kahvaltılıkları açıp güzelce yiyoruz ve sonra biraz uzanıyoruz acele etmeye ne gerek var tüm gün bizim ben zaten tüm gece uyumamışım yorgunum, biraz dinlendikten sonra yola devam ederiz. Haritayı biraz karıştırdıktan sonra ve yönümüzü bulup sonra başlıyoruz önemli yerleri gezmeye, şimdi detaylı detaylı anlatmaya gerek yok haritada bulunan bir çok tarihi yapıta gittik tabi en önemlisi olan New Town Hall’a gidiyoruz gerçekten etkileyici bir yapıt içini de geziyoruz yaaa ama şunu söylemeden geçemeyeceğim sanki hep bizi bulmuş gibi neredeyse gittiğimiz tüm şehirlerde önemli yapıtlarda hep restorasyon çalışmaları vardı ama neredeyse hepsinde yani buda tabi fotoğraf tutkunu olarak iyi fotoğraf elde edemememi sağladı muşambalar demirler halatlar şu bu hepsi benimi buldu anlamıyorum yani ne yazık ki burada da vardı ve yapıtın tek tarafı neredeyse kapalı idi öyle işte sokakları çok gezdik Pazar yeri var adı "Viktaulienmarkt" çok beğendim ama bir şey yiyemedik her şey domuz ürünü ama bin bir çeşitte peynir var çünkü Münih te herkes her yerde bira içiyor koca koca bardaklarla şaşırtıcı artık öğleden sonra oldu ve benim pilim iyiden iyiye bitti sıcak öldürdü beni ve tabi birde uykusuzluk daha gezecek halim kalmadığı için İskender’e parka gidip uzanalım diyorum ve haritada yemyeşil görünen yere English Garden a doğru otobüse biniyoruz.
Öncelikle geldiğimizi anlayamıyoruz park falan gözükmüyor çünkü ama karşımızda oturan adam bizim konuşmalarımızdan yada harita baktığımız yerden anlamış olacak ki bize burası park gibi bir işaret yapıyor ve bizde durakta iniyoruz. İçeriye girdiğimizde buranın müthiş bir yer olduğunu fark ediyoruz parkın içinde dere geçiyor ve insanlar içine giriyor ama akıntı çok fazla ve atlayıp kendilerini akıntıya bırakıyorlar acayip eğlendikleri görünüyor bizde aslında mayo muzu almadığımıza pişman oluyoruz çünkü burada herkes çimlerin üzerinde güneşleniyor gerçi şu dereye girer miydim bilmiyorum çünkü akıntı gerçekten fazla hatta akşam giderken sörf yapan insanlara rastlıyoruz. Ama önce yorgunluktan ölüyorum bir yere uzanmam lazım seriyorum şalımı ve yatıyorum sanırım biraz uyumuşum, uyanıp İskender’e sesleniyorum onunda uyumadığını görüyorum gidip gezelim diyoruz ve yürüyoruz park içinde, park değil kocaman muntazam bir orman gibi burası arazi ne kadar düz hiç eğim yok dümdüz ve yemyeşil kıskanıyorum açıkçası niçin bizim oralarda böyle yerler yok ki diyorum İskender’e, az öteden müzik sesleri geliyor ilerliyoruz kocaman açık hava restorantı masalar var hınça hınç dolu herkesin elinde kocaman bira bardakları, bardak mı dedim pardon kovaları herkes bardaklarını tokuştura tokuştura bira içiyor domuz çevirme domuz sosisleri bir de orkestra var canlı müzik fayton dolu etraf sanki karnaval alanı gerçekten çok beğeniyorum burayı yemek yiyelim diyoruz ve sıra girip bize göre bir şey varmı bakıyoruz neyse ki tavuk var ve çok güzel görünen çeşitli patates kızartmaları aslında canım öyle bira çekiyor ki ama kola alıyoruz yola gideceğiz bira şimdi uyku yapar diyoruz. Yemeğimizi alıp tahta masalara oturup yiyoruz ben etrafı kesiyorum hep bağıra çağıra konuşuyorlar kahkahalar yükseliyor onları görünce herkes ne kadar mutlu görünüyor demeden edemiyorum doğrusu Türkiye de böyle bir ortam pek düşünemiyorum. Aslında burayı bizim çamlıca tepesine benzetiyorum ama onun kaç misli büyüklükte Allah bilir orası da böyle bir yer olsa ne güzel olur diyorum içimden yemeğimizi çok beğendik tıka basa da yedik hatta azıcık kaldı küçük bir sandviç yaptım gece yer benim kocam, son olarak Münih in güzel bir yer olduğuna karar veriyorum, iyi ki de gelmişiz buraya rotamızda yoktu ama görmekten çok mutluyum, bu arada saat baya oldu trenimiz 23:40 da gara gidelim yürüyoruz durağa doğru, Tramvay geliyor biniyoruz bilet falan atmıyoruz tabi ki Münih’te de bedava bedava gidiyoruz ohhh suyundan da, ve geldik bile tren istasyonuna önce aklımıza Viyana da sabah çok erken olacağımız geliyor dolayısıyla market bulamayız su falan alalım yiyecek bir şeyler alalım diyoruz ama geç kaldık Avrupa da dükkanların 18:00 gibi kapandığını unutuvermişiz nasıl rahat insanlar bunlar nasıl kalkınıyorlar hayret doğrusu neyse açık bir yer bulamıyoruz kazıklanacağız gene ya buradaki gardan ya da Viyana daki gardan alacağız artık, sadece bir şişe su alıyoruz 1,5 litrelik bu arada laptop ın hiç şarjı kalmadı bir yerden elektrik bulsak aranıyoruz ama nafile tren istasyonlarında boşta öyle elektrik prizi yok ki; garın etrafını tavaf ediyoruz sonra banka gözüme çarpıyor içerde elektrik var İskender bırakmazlar bizi içeriye unut diyor ama gel girelim diyorum içeri giriyoruz bankanın diğer tarafında da kapı var ve karşı duvarında elektrik prizine gözüm çarpıyor hemen kapıdan çıkıp gördüğümüz yere battaniyemizi serip yayılıyoruz belki bir de internet buluruz diyoruz elektriği prize takıp internet arıyoruz ama nafile bulamıyoruz başıboş internet sonra oturduğumuz yerde asansör ve üst kata çıkan merdivenler var dış kapıya açılan dönerli birde kapı tabi buradan garın farklı bölümlerine gidiliyor anlaşılan diyoruz. Asansörden genelde kondüktörler falan çıkıyor elinde çantalarla sonra merdivenden adamın teki geliyor yine kondüktöre benziyor burada oturamazsınız yasak falan diyor fazla sallamayıp okey okey diyoruz. Adam dışarıda sigara içiyor bir gözü de bizde “yaaa sana ne kardeşim yaaa yürü git işine” neyse ki birazdan baktığımızda göremiyoruz. Ama artık bizim vaktimiz geliyor, yavaş yavaş trenimiz geldi mi bakalım bu tren büyük ihtimal kuşetli vagonda oturacağız yani karşılıklı koltuklar öfff yaaa keşke yan yana koltuklar olsa ve bana doğru bakan insan olmasa kuşetli çok sinir bir şey herkes içiiçe bacağını hareket ettiremiyorsun kocamın kucağına yatamıyorum öfff yaa öff ya öff yaaa diyorum.
Neyse tabi ki şikayet etmiyorum gidip trenimizi buluyoruz perona gelmiş bile sonra gidip yerimizi buluyoruz evet tam da kuşetli vagon 6 kişilik koltuklar biz kapının yanındaki koltuklardayız karşı karşıya cam kenarında olsaydık diyoruz keşke ama boşver bu sefer tuvalete falan gitmek sorun daha kimse yok kimler gelecek merak ediyoruz doğrusu hemen arkamızdan iki kız geliyor interrail cı belli koca koca çantaları İskender yerleşmelerine yardım ediyor çantaları zor giriyor sonra kocaman bir genç, kocaman diyorum yaşı genç belli de tipi 50 gösteriyor uzun boylu iri yarı bir adam onun yeri benim yanımdaki koltuk, kızlar cam kenarına geçtiler İskender’in yanı boş oraya da birazdan genç bir çocuk geliyor ve kadro tamam herkes genç benim yanımdaki devasal çocuk İskender’in yanındakine sarıyor ve yol boyunca hiç susmadan konuşuyorlar o kocaman adamdan da kocaman bir ses çıkıyor tabi ki kızlarda kendi aralarında konuşuyor içerisi curcuna iri yarı olan Amerikalıymış interrail yapıyormuş anlatıyor da anlatıyor diğer çocukta bağlantı kurmaya çalışıyor ki ben gelmek istiyorum oralara falan diyor bizim ki de bizim oralar çok pahalı Avrupa çok ucuz diyor kalacak yer özellikle çok pahalı diyor bunun gibi çeşitli şeyler konuşuyorlar zaten dün gece de hiç uyumayan ben sabaha kadar bunların lakırdısıyla da uyuyamamış oldum ama neyse ki saat 5:30 ve nerdeyse geldik Viyana ya....
Neyse tabi ki şikayet etmiyorum gidip trenimizi buluyoruz perona gelmiş bile sonra gidip yerimizi buluyoruz evet tam da kuşetli vagon 6 kişilik koltuklar biz kapının yanındaki koltuklardayız karşı karşıya cam kenarında olsaydık diyoruz keşke ama boşver bu sefer tuvalete falan gitmek sorun daha kimse yok kimler gelecek merak ediyoruz doğrusu hemen arkamızdan iki kız geliyor interrail cı belli koca koca çantaları İskender yerleşmelerine yardım ediyor çantaları zor giriyor sonra kocaman bir genç, kocaman diyorum yaşı genç belli de tipi 50 gösteriyor uzun boylu iri yarı bir adam onun yeri benim yanımdaki koltuk, kızlar cam kenarına geçtiler İskender’in yanı boş oraya da birazdan genç bir çocuk geliyor ve kadro tamam herkes genç benim yanımdaki devasal çocuk İskender’in yanındakine sarıyor ve yol boyunca hiç susmadan konuşuyorlar o kocaman adamdan da kocaman bir ses çıkıyor tabi ki kızlarda kendi aralarında konuşuyor içerisi curcuna iri yarı olan Amerikalıymış interrail yapıyormuş anlatıyor da anlatıyor diğer çocukta bağlantı kurmaya çalışıyor ki ben gelmek istiyorum oralara falan diyor bizim ki de bizim oralar çok pahalı Avrupa çok ucuz diyor kalacak yer özellikle çok pahalı diyor bunun gibi çeşitli şeyler konuşuyorlar zaten dün gece de hiç uyumayan ben sabaha kadar bunların lakırdısıyla da uyuyamamış oldum ama neyse ki saat 5:30 ve nerdeyse geldik Viyana ya....
Emanet
|
:
|
10€
|
Tren
Sup.
|
:
|
6€
|
Tuvalet
|
:
|
1€
|
Market
|
:
|
2€
|
Tuvalet
|
:
|
1€
|
Market
|
:
|
3€
|
:
|
0,50 sent
|
|
Yemek
park
|
:
|
21€ (kredi kart)
|
Yemek
öğle
|
:
|
10€
|
Tuvalet
|
:
|
0,50 sent
|
Su
|
:
|
2€
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder