Amerika’nın Connecticut şehrinin New Haven Kasabasına, Kasım 2014 de
gittim. Ocak 2015 de elimde, bebeğim Hüma Derin le geri döndüm.
Ne yazık ki çok detaylı bir şeyler sunamayacağımı düşündüğüm bir yazı bu, fakat
en azından bir günümü anlatabilirim diye düşündüm ve yazmaya başladım.
Bu süre zarfında aslında bir çok yere gittim. Fakat hamileliğim çok zor
geçtiği için ne zevk alabildim ne de doğru dürüst fotoğraf çekebildim, fakat
eşimle birlikte New York’a gittiğimiz gün Empire State kulesini gezdiğimiz günü
kaleme almak istedim.
Sonuçta tam olarak 1 gününüzü feda etmeniz gereken bir gezi bu;
Empire State binasından hep bahsediliyordu aslında niye bu kadar meşhur, ne
özelliği var diyip görmem lazım diye düşündüm açıkçası;
Empire State bir zamanlar dünyanın en yüksek binası imiş, şimdilerde tabi
ki bu unvan elinde değil, aslında
Amerika’nın kriz dönemlerinde alt katlarda ki ofislere pek talep
olmadığından binanın giderlerini de sağlamak için turizme başlanmış ve
böylelikle gezi yeri haline gelmiş. Tabi ki New York şehrini tümüyle muazzam
bir manzara eşliğinde seyretmeniz cabası işte biz de tüm şehri seyretmek için
düştük yollara…
New Haven dan çıktık yola aslında aracımız var araç kiralamıştık. Fakat New
York un göbeğine araçla gitmek istemedik hem park sorunu yaşarız diye hem de
yolları karıştırırız kaybolup dururuz diye; trenle gitmeye karar verdik.
Bindik trene New York a gidiyoruz. 2 saat sürüyor seyahatimiz ve Grand
Central İstasyonundayız, Avrupa da ki Tren Garlarına da pek meraklıydım
hepsinde bir tarih. Fakat burası da görülmeye değer ve dünyanın tren platformu
olarak en büyük gar olma özelliğini taşıyormuş sanırsam.
Tren Garını şöyle bir gezdikten sonra hemen dışarı atlıyoruz.
New York gerçekten çok etkileyici bir şehir nesi derseniz eğer, tam olarak ben de bilmiyorum nesi?
Bir kere gardan dışarı adımınızı attınız ve kendinizi karınca tanesi kadar
hissettiren bir şehir binalar sokakları kapamış neredeyse az katlı bina yok
hepsi devesal şeyler,
İkincisi insan faktörü bu kadar farklı yapıda insan topluluğu başka nerede
var acaba sokakta yürüyorum ama insanlardan gözümü alamıyorum.
Üçüncüsü filmlerde izlediğiniz karelere dokunuyor gibisiniz çok hoş bir his.
Gardan çıkınca Empire State binasına biz yürüyerek gittik demek ki yakın;
gerçi pek yürüyecek halimde yoktu hamile hamile ama ben yürüdüysem herkes
yürür.
Şimdiiiiii;
Bina önüne geldik ne yapacağımızı düşünüyoruz, bina önü karışık bir sıra
var ben otomatik olarak sıraya giriyorum.
Ben sıradayken İskender birkaç inceleme yapıyor çıkış ücreti ne kadardır,
ne kadar sürer falan derken yanına bir zenci takılmış geldiler. Adam hiç
beklemeyeceksiniz sizi hemen aldıracağım lafları ediyor. Bu arada İngilizcemiz
zaten iyi değil onda hem fikiriz ama Amerika’ya gidince insan hiç bir şey
bilmiyormuş gibi oluyor. Aksan farkı bizi bitirdi araç kiralarken mesela çok
zorlandık adamla anlaşırken, Avrupa da çok daha iyiydik J
Neyse adamın söylediklerini kaçırmamaya çalışıyoruz. Hemen çıkarsın, sıra
yok falan filan diyor, biz de tamam dedik ve sıradan çıktık adam aldı bizi
binanın önüne doğru götürdü ve pos cihazından parayı almak istedi okey dedik
fakat almak istediği tutar 2 kişi için 160$ bu rakam gerçek fiyatının çok çok
üstünde 1 kişi fiyatı 18€ olduğunu düşününce ne elde ediceğimizi de
kestiremediğimizden hayır vazgeçtik vermiyoruz dedik. Onlarda tamam dedi ve
tekrar sıraya girdik; bu sıra hiç bitmedi arkadaşlar, binanın içine de girdik
aynı sıra sürekli sıra vardı yani sanırım 3,5 saat sürdü sıra nın bitip de
yukarıya çıkmamız ve havanın buz gibi görüşün kapalı olduğu bir günü söylüyorum
size , ben çok pişman oldum girdiğime hamile hamile ne işin var senin bina
tepelerinde otur evinde ehhh işte akıl….
Yani binanın sanırım 86. Katına geldiğimizde benim hiç halim kalmamıştı ve
ayrıca dışarısı da (balkon bölümü) buz gibiydi donduk bir içeri 2 dışarı falan
yaptık.
Bina 102 kat fakat ziyaretçiler 86. Kata kadar çıkıyorlar daha yukarısı yok
bir dönüm varmış sanırım sonradan iptal olmuş
Yukarıya çıktığınız da tabi ki manzara müthiş aşağıya bakmaya
çalıştığınızda içiniz ürperiyor. Fakat yakınlarda da sizinle yarışacak binalar
olduğundan sanki çok yüksekte değilsiniz, işte buna benzer şeyler
hissediyorsunuz. Gerçi her yer tellerle çevrili bedeniniz dışarıda olamıyor
zaten…
Şimdi binaya çıktınız yorgunluktan öldünüz acıktınız ama nafile oturacak
yer, yiyecek bir şey yok, yaz olsa dışarıda yere serilirsiniz belki ama kış hava
buz gibi dışarıda sadece 1-2 dakika durulabiliyor.
O yüzden siz siz olun yanınıza yiyecek alın ayrıca daha sıcak havalarda
gidin. Bu arada aşağıya iniş tabi ki çıkış gibi meşakkatli değil asansörler
kullanılıyor sürekli ve gezinin sonuna geliyoruz.
Normal de çita gibi tüm gezilerde koşan ben burada kaplumbağa dan daha ağır
olduğum için yürüyüş de bitmiyor bir türlü ağır ağır gara gidip trenimize biniyoruz
ve günü bitiriyoruz….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder